Sibirya’nın buzla kaplı steplerinde yaşayan insanlar, yılın neredeyse dokuz ayını -40 derece ortalama sıcaklıkta geçiriyorlarmış.
Abartılı mı?
İnanın ben de Rus Bilimler Akademisi’nin yalancısıyım; 1974-2014 meteorolojik kayıtları ve dahi NASA öyle diyor. Demek ki Sibirya’da kalorifer yakılmadan geçirilen yaklaşık doksan gün, içine ilkbaharı, yazı ve sonbaharı sığdıran bir tek mevsime dönüşüyor.
İklim koşullarıyla mücadelenin çok çetin, hayatta kalmanın zor olduğu yerlerde yaşayanların, doğanın insanı zorlamadığı yerlerde yaşayan insanlara göre çok daha derin filozofik sırlara vâkıf olabildiklerini düşünüyorum.
Bu durumu ‘Büyük düşünceler, büyük mucitler, büyük kâşifler, büyük fâtihler ve de en büyük siyasal trajediler, genellikle ılıman veya soğuk yerlerde doğarlar. Belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra da mutlaka sıcak yerlere inerler’ diye özetlemek mümkün.
İbn-i Haldun 14’üncü yüzyılda, Montesquieu 18’inci yüzyılda farklı ifadelerle çiziyordu bu gerçeğin altını.
O günlerden bu günlere literatürde İklim Teorisi ve Coğrafya Hipotezi gibi adlar verilmiş bu yaklaşıma. Öte yandan bu hiç kuşkusuz 14’üncü yüzyılın çok çok öncesini de kapsayan bir çeşit ‘medeniyet rotası’...
Nehir yatağı gibi, suyun akış yönü gibi bir şey…
***
Kış henüz başlamışken coğrafi olarak Anadolu’nun belki de en uzağında, insanoğlunun yaşadığı en soğuk yerlerden birinde, Sibirya’da yaşayan soydaşlarımızın hayatlarını anlatan bir yazı okumuştum. Sonra o metinde geçenleri parça parça sosyal medya paylaşımlarda da gördüm.
Bir Yakut Türkünün güncesi.
Yüz yaşındaki o bilge diyordu ki:
1. Sevebilme yeteneği dünya üzerindeki en önemli yetenektir. Herkesi sevmeyi öğren. Özellikle de düşman bildiklerini...
2. Tüm gücünle diğer insanlara yardım etmeye çalış. Eğer mutluluk veremiyorsan en azından zarar da verme.
3. Zorluklar hayatın olağan durumlarıdır. Daha ciddi zorluklar, hiç aşılmayacak engeller gibi gözükseler de hayatın esas varlıkları onlar değildir; esas varlık, senin amaçladığın şeydir. Gökyüzü oradadır, kimi günlerde bulutlarla kapanmış olsa bile sen bazen biraz çaba göstererek, bazen de sadece sabredip ertesi günü bekleyerek gökyüzüne ulaşabilirsin.
4. Ahlaki olarak önceliğin ‘başka birine zarar vermemek’ olmalı. Sadece şöyle düşün: Hiçbir zaman, hiç kimseye zarar vermeyeceğim! Bunu tanıdığın herkese öğret. O zaman gerçekten güven içinde uyuyabilirsin.
5. Sana saygı gösterilmesini istiyorsan başkalarına saygı göster. İyilik bulmak için insanlara karşılıksız iyilik yap, kötülükten kurtulmak içinse sana yapılan kötülüğü yoksay. Seni kötü birine dönüştürmeye çabalayan biri, onu yoksaydığın için kendini gerçekte daha da kötü hissedecektir.
6. Yolda yürürken bir kuş tüyü görürsen eğil ve al, evine götür. Onu bir vazoya koyabilir, asabilir yada rafta bulundurabilirsin. Bu cennetten sana gelmiş güçlü bir tılsımdır. Dünyanın sana verdiği bu işareti-‘Ben varım ve seninle birlikte yaşıyorum’ mesajını-farket.
7. Genelde geçmişimizi ‘altın çağ’ yada ‘altın günler’ olarak adlandırırlar. Bu bir hatadır. Yaşadığın her an tam olarak senin altın çağındır.
8. Eğer dünyayı değiştirmeyi amaçlıyorsan önce kendini değiştir. Aşkın ve mutluluğun sana yükleyeceği enerjiyi iyi öğren. Bunlar bir insanın görünmez kanatlarıdır. Gülümsemek, kahkaha atmak ve yaşadığın andan keyif almak, seni uçurur.
9. Hayat çok kısadır. Bunu gözyaşlarıyla ıslatıp çürütme. Kendi çağının kralı olabilir, iyi şeyler yapabilir, daha fazla mutluluk nedeni keşfedebilirsin. İstersen tabii…
10. Eğer sevdiklerin sana suçlu olmadığın bir şey için kızdılarsa onlara küsme, aksine sıkıca sarıl ve suçlamalar dininceye kadar kollarını hiç gevşetme.
11. Ruhunda bir sıkıntı, bir tükenmişlik hissediyorsan hemen şarkı söylemeye başla. Kalbin hangi şarkıyı söylemek istiyorsa onu söyle. İnsan kalbi bazen bu yolla konuşmak ister. Onu susturma.
12. Her zaman hatırla, asla aklından çıkarma: Tanrı tektir. Biz kaç farklı sözcükle adlandırırsak adlandıralım, tektir. Farzet ki o tek Tanrı, dağın tepesindedir. Farklı din ve inançlar, bu tepeye ulaşmanın farklı yollarını sunarlar. Kime istersen dua et, ancak bil ki senin asıl amacın dağın bir yerine -cennete-değil, en yükseğe -Tanrı’ya- ulaşmak olmalı.
13. Eğer bir şey yapmaya karar verdiysen o andan sonra kendinden şüphe etme. Korku seni kendinden ve doğru yoldan saptırmaya çalışacak. Eğer ilk defasında başaramadıysan ümidini sakın kaybetme. Her küçük zafer seni daha büyüğüne yaklaştıracak. Yenilgiler de öyle…
14. Hayat sana yüzünü ya da başka bir tarafını çevirmiş olabilir. Aldırma buna. Çok az kimse aslında hayatı çevirenin gerçekte kendisi olduğunu anlayabilir.
15. Asla pişmanlık duyma! Ne olursa olsun yaptığın bir şeyi ruhun arzuladığı için yaptın ve o, geçmişin koşullarında yapabileceklerinin en iyisiydi. Elbette daha iyisi de mümkündür. Ve sen şimdi daha iyisine kendi geleceğinde yer verebilirsin.
16. Kalbinde her hangi bir baskı olmadan rahatça nefes alabilmek için gerektiğinde ağlamayı öğrenmelisin. Gözyaşlarını içine akıtırsan çürürsün, korkmadan dışına akıttığında gerçekten insan olabilirsin.
17. Günde en az bir saat sessizliğe zaman ayır. Buna en az iletişimle geçen zamanların kadar ihtiyacın var.
18. Ve… Eğer her şeyi yaptığın halde durum senin üstesinden gelemeyeceğin bir hal aldıysa, artık hiçbir çıkış yolu yoksa ellerini yukarı kaldır. Dua etmek, inancı zayıf insanlara bile bazen çok iyi gelir. Sibirya’da yaşayan bütün soyların bildiği güzel bir Yakut atasözü vardır: Biri seni yiyip yutmuş olsa bile pes etme; en azından iki çıkış yolun vardır.
İyisi mi ben bu muazzam ifadelerin -özellikle deşu pek mânidâr atasözünün- üzerine bir şey söylemeyeyim.
Ama siz, eğer vaktiniz varsa, lütfen dönüp tekrar göz atın bu on sekiz öğüde. Sonra sizin şu anki halet-i ruhiyenizi en iyi anlatan ya da sizce herkesin en fazla dikkate alması gereken üç öğüdü belirleyin.
Ben de aynısını yapıyorum şimdi…
Ve en önce 17’nci sıradaki öğüde dikkat kesiliyorum: Kalabalığın, gürültü patırtının, milyonlarca akıl çeldiricinin, sayısız sorunun, havada uçuşan yüzlerce isteğin, upuzun iş listemin, başa çıkılması gerçekten çok zor bir koşturmacanın, korkunç bir akıntının içinde ‘günde en az bir saat sessizliğe (ve yani bütünüyle kendime) zaman ayırmayı’ listemin en başına alıyorum…
Yapabilsem keşke…
Bu, sonraki her şeyi doğru anlamak ve sonra da gerçekten doğru şeyler yapmak için harika bir ‘milat’olur.
YORUMLAR