Sizin hiç babanız öldü mü? Feride Çiçekoğlu kitabının ismini böyle koymuştu. Cemal Süreyya ise; sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü. Kör oldum. Yıkadılar, aldılar, götürdüler, babamdan ummazdım bunu. Kör oldum diyordu mısralarında. Ve ben de soruyorum şimdi. Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim birkaç kez öldü. İlk olarak, annem babamdan ayrıldığında, 12 yaşındayken. Bir daha göremeyeceğimi düşünmüş olmalıyım çocuk aklımla. Babamı beynimde öldürmeye çalıştım (Annemin düşük bilinçle babamı kötülediği zamandı) yüreğimde öldürememiş olmalıyım. Aylar sonra karşımda gördüğümde içim titredi. Boynuna sarıldığımda hıçkırıklara boğuldum. Babam kanlı, canlı karşımdaydı ve her zamanki yarı hüzün, yarı mutluluk dolu bakışları ile göz gözeydim. Ne yapmıştı babam bilmiyordum aslında. Bana göre müthiş bir babaydı. Her istediğim elbiseyi gece uyumadan dikip, sabahında üzerime giydirendi. Kol kola gezmelere gittiğim, Gençlik Parkının havuzunda sandal sefası yaptığım, nargilesini keyifle içerken aşk ile seyrettiğimdi. Gazino ve sinema dönüşünde hep uyuya kaldığımdan kucağında uyuklayarak eve döndüğümdü. Düğünlerde kavalyemdi.
Patlamış mısırım, renkli gazozum, kaymaklı bisküvimdi. Yazlık sinemalarda tahta sandalye üzerine minderimdi. Şımardığım, nazlandığımdı. Atatürk Orman Çiftliği'nde çiftlik dondurmam, buz gibi ayranımdı. Papazın Bağında mis gibi gözlemem, sıcacık çayımdı. Kuğulu parkta yüzen kuğularımdı bembeyaz. Briyantin saçlım, tertemiz giyimli canti delikanlımdı. Her akşam yolunu gözlediğimdi. Zeki olduğumu her daim bana kanıtlamaya çalışanımdı zor bilmeceleriyle. Tombalamdı kış gecelerinde. Çıtır çıtır yanan sobamdı.
Pazar günleri kızarmış ekmeğim, nefis sündürmemdi o. Okulumda gizli koruyanımdı hiç çaktırmadan. Müsamerelerimin en gözde seyircisiydi. Terzimdi, tasarımcımdı. Müzisyenimdi taş plaklara dj'lik yapan. Neşe Karaböcek’im, Sevim Deran’ım, Zeki Müren’im, Ahmet Sezgin’im, Sami Hazinses’imdi. Türk filmlerimin kahramanı Kartal Tibet’im, Ediz Hun’um, Eşref Kolçak’ım, Cüneyt Arkın’ımdı. Hastalıklarımda bakıcım, hastanelere taşıyanımdı. Ekmeğim, aşımdı. Kümesteki tavuğum, tazecik yumurtamdı. Bebeğimin tahta beşiği, beştaşımın değerli taşlarıydı. Yaz aylarında dondurmam, kış aylarında sahlebim, bozam, renk renk macunum, elma şekerimdi.
Boncuklu sandaletim, kırmızı rugan ayakkabımdı. Beyaz kabarık elbisem, basma, pazen entarimdi. Kitabımdı, kalemimdi, kalemtraşımdı. Doğum günümün pastasıydı. Okul başarılarımın ödülüydü. Mutluluğum, sevincimdi. Çok nadir zamanlarda yaptığım yaramazlıklarımın korkusuydu, onu üzdüğüm için duyduğum endişeydi. En neşeli oyunum, en zor bilmecelerimdi. Sevdiğim türküydü “yarim İstanbul’u mesken mi tuttun” bağlamamdı, mızrabımdı. En önemlisi ilk aşkımdı. Yakışıklımdı.
Velhasıl kelam her şeyimde ya parası, ya emeği vardı. Ama hepsinde derin sevgisi. Benim babam öldü. 1995 yılının Şubat ayında. 1972'de parçalanmıştı ailem. Babasız geçirdiğim bir zaman sonra kavuştuğum babama gizli, saklı giderdim çoğu zaman. O yaşımda ona gidecek yolları öğretmişti bana. Evlendikten sonra daha sık ve daha rahat görüşme olanağım olmuştu artık. Ama yine bir arada değildim. Onunla çok bir arada olamadım ama onunla olan anılarım dolu doluydu.
Evet benim babam öldü. Sizin babanız yaşıyorsa hemen koşun yanına. Sarılın sımsıkı, sevginizi mezara götürmeyin. O mezara girince ne denli sevdiğinizi anımsayıp yanmayın. Zaman varken söyleyin avazınız çıktığı kadar, "Seni seviyorum babacığım" deyin.
Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü, ben bin kere öldüm. Tüm babaların gününü kutluyor, hayatta olanlara uzun ve sağlıklı ömür diliyorum. Aramızdan ayrılanları rahmet ve minnetle anıyor, manevi huzurlarında saygıyla eğiliyorum.
Sevgiyle ve dostça kalın. Kendinize ve keyfinize iyi bakın.
YORUMLAR