Turgut Özal (13 Ekim 1927-17 Nisan 1993)
Turgut Özal, 13 Ekim 1927 tarihinde Malatya'da doğdu. 4 yaşındayken ailesiyle birlikte Bilecik'in Söğüt ilçesine taşındı. İlk tahsilini burada tamamladı. Ortaokulu Mardin'de bitirdi. Konya Lisesi ve Kayseri Lisesi'nde öğrenim gördü. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu. Daha sonra Amerika'da Texas Tech Üniversitesi'ne ihtisas yapmaya giderek burada ekonomi branşında eğitim aldı.
Turgut Özal elektrik mühendisi olarak çalıştığı 1950 yılında Ayhan İnal ile evlenmiş, ancak iki yıl sonra boşanmıştır. Daha sonra Semra Özal ile tanışmış, 31 Mayıs 1954 tarihinde de evlenmiştir. Bu birliktelikten Zeynep, Efe ve Ahmet isimli üç çocukları olmuştur.
Turgut Özal, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından askere alındı. Terhis olduktan sonra da Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) çalışmaya başladı. 1965 Türkiye genel seçimlerinde de Süleyman Demirel'in danışmanı olarak görev aldı. 1971-1973 yılları arasında da Dünya Bankası Sanayi Dairesi'nde danışmanlık yaptı. Bunun yanında Sabancı Holding olmak üzere çeşitli şirketlerde yönetici olarak çalıştı.
Turgut Özal, 1977 Türkiye genel seçimlerinde Milli Selamet Partisi'nden İzmir milletvekili adayı oldu, ancak seçilemedi. Daha sonra 43. Hükümet döneminde Başbakanlık Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı müsteşar vekilliği görevlerini yürüttü.
1965’te Süleyman Demirel hükümeti kurulunca başbakanlık müşavirliğine tayin edildi. 1967’de Devlet Planlama Teşkilâtı’nın başına getirildi. Bu görevinin yanında Ereğli Demir-Çelik Fabrikaları Yönetim Kurulu üyeliği, Para Kredi başkanlığı, Ekonomik Koordinasyon Kurulu başkanlığı, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Bölgesel Kalkınma ve İşbirliği Örgütü kurul başkanlığı yaptı. 12 Mart 1971 muhtırasının ardından görevden alınınca Dünya Bankası’ndan gelen teklifi kabul ederek Dünya Bankası Başkanı McNamara’nın özel danışmanı oldu. 1975’te Türkiye’ye dönüp Sabancı Holding’de genel koordinatör olarak işe başladı. Daha sonra çeşitli firmalarda değişik görevlerde bulundu. Aynı dönemde Madenî Eşya Sanayicileri Sendikası üyesi oldu. Bir süre sonra Madenî Eşya Sanayicileri Sendikası’nın önce yönetim kurulu başkanlığını, ardından genel başkanlığını üstlendi. 1977 seçimleri öncesinde Millî Selâmet Partisi’nden İzmir’den milletvekili adayı olduysa da seçilemedi. Süleyman Demirel 12 Kasım 1979’da bir azınlık hükümeti kurunca hükümetin planlama ve başbakanlık müsteşarlıklarına getirildi. 24 Ocak 1980 tarihinde yayımlanan ve “24 Ocak kararları” diye anılan Türkiye’nin en köklü ekonomik reformuyla ilgili kararların alınmasında başta gelen isimler arasında yer aldı.
12 Eylül 1980 darbesinde Kenan Evren tarafından çağrılarak 24 Ocak kararlarının uygulanacağı ve beraber çalışma isteği kendisine bildirildi. 20 Eylül’de kurulan Bülent Ulusu hükümetinde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı oldu ve 13 Temmuz 1982’de istifasına kadar görevini sürdürdü. Halk oyuna sunulan yeni anayasa 8 Kasım 1982’de kabul edilip parti kurma çalışmaları başlayınca 20 Mayıs 1983’te Anavatan Partisi’ni oluşturdu. 6 Kasım 1983’te yapılan genel seçimlerde tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde etti. 13 Aralık 1983’te kurduğu hükümet 24 Aralık 1983’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden güven oyu aldı. Böylece başbakan olarak Türkiye’nin 1980’li yıllarına damgasını vuracağı yeni bir dönemi başlattı. Şubat 1987’de Amerika’da “koroner by-pass” ameliyatı oldu. Aynı yıl gerçekleştirilen erken genel seçimlerde de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu sağladı. Anavatan Partisi’nin 18-19 Haziran 1988 tarihinde yapılan II. olağan büyük kongresindeki konuşması esnasında kendisine düzenlenen suikastta parmağından hafif şekilde yaralandı. Kürsüden bu durumda yaptığı konuşma kamuoyunda derin etki bıraktı. Kenan Evren’in yerine 31 Ekim 1989’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde cumhurbaşkanı seçildi ve 9 Kasım’da cumhurbaşkanlığı görevini devraldı.
Tabiki bu dikkatleri üzerine çekmesi için yeterliydi , Turgut Özal, 18 Haziran 1988 günü Ankara Atatürk Spor Salonu'nda Kartal Demirağ isimli saldırgan tarafından düzenlenen suikasttan yaralı olarak kurtuldu. Bu girişim sırasında Özal sağ elinden yaralandı. Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde suikaste uğramasının ardından kürsüde yaptığı konuşmasında "Allah'ın verdiği ömrü ondan başka alacak yoktur. Biz de ona teslim olmuşuzdur." dedi. Bu onun dirayeti ve dik duruşunu perçinlemişti
Ekonomide serbest piyasa düzenini esas alan yapısal değişim programı Özal hükumeti döneminde uygulamaya konuldu. Turgut Özal, Türkiye'yi ithal ikamesi modelinden ihracat önderliğinde büyüme modeline dönüştürmeyi başarmış ve Türk Ekonomisi rekabete açılmıştır. Bunun yanında Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde de pek çok sanayi tesisi kurulmuştur.
Turgut Özal, 1989 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu.. İlk turda 247, ikinci turda 256, üçüncü turda da 263 oy alan Özal, Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. cumhurbaşkanı oldu. Bu seçimden akılda kalan ise alışamadık diyenlere, alışırsınız, alışırsınız demesidir.
BÜROKRATLIK DÖNEMİ
Geri döndüğünde EİEİ Genel Müdür Yardımcısı (ya da Genel Direktör Teknik Müşaviri; kayıtlar arasında ikilem mevcut) oldu ve Türkiye'de elektrifikasyon üzerine projelerde çalıştı. 1958 yılında Planlama Komisyonu'nda sekretarya görevini yaptıktan sonra 1959 yılında Ankara Ordonat Okulunda yedek subay oldu. Dönemin Devlet Su İşleri Genel Müdürü (ve 33 sene sonra 9. Cumhurbaşkanı seçilecek olan) Süleyman Demirel de, 27 Mayıs Darbesi'nden hemen sonra askere alındı.
Askerliği sonrasında Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşunda çalıştı. 1965 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel'in danışmanı olarak görev yaptı. 1967 yılında DPT Müsteşarı oldu. 1971 yılından 1973 yılında kadar Dünya Bankası Sanayi Dairesi'nde danışman olarak çalıştı. Yurda döndükten sonra başta Sabancı Holding olmak üzere birçok sektördeki, birçok şirket için yönetici olarak çalıştı. Sabancı Holding'deki görevinin Genel Koordinatörlük olduğu belirtilmektedir.
SİYASİ YAŞAMI
1977 genel seçimlerinde Millî Selamet Partisi'nden İzmir milletvekili adayı oldu; ancak seçilemedi. 43. Hükümet döneminde Başbakanlık Müsteşarlığı ile DPT Müsteşar Vekilliği görevlerine getirildi. 24 Ocak Kararları'nı hazırladı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, bu politikaları devam ettirmek amacıyla Bülend Ulusu Hükümeti'nde ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirildi. Bu göreve getirildikten 22 ay sonra, 14 Temmuz 1982 yılında istifa etti.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hem DPT Müsteşarlığı hem de Başbakanlık Müsteşarlığı yapmış tek başbakanı ve cumhurbaşkanıdır.
BAŞBAKANLIĞI
20 Mayıs 1983 tarihinde Anavatan Partisi'ni kurdu. 1983 Türkiye genel seçimlerinde tarihindeki seçimlerde 400 kişiden oluşan parlamentoda 211 milletvekili çıkararak tek başına iktidar ve 45. Hükümet'in Başbakanı oldu. 1984 yerel seçimlerinden de başarıyla çıktı. 13 Nisan 1985 tarihinde yapılan ilk kongrede tekrar genel başkanlığa seçildi.
1987 yılında yapılan genel seçimlerde de 292 milletvekili çıkartarak tekrar çoğunluğu sağladı ve 46. Hükümet'in başbakanı oldu. İktidarda bulunduğu 1983-1991 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık yüzde 5,2 oranında büyüdü. Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nu değiştirerek Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığını kurdu.
Özal 1987’de Avrupa Ekonomik Topluluğu’na tam üyelik için başvurdu. Avrupa Birliği ile kurumsal iş birliğini gerçekleştirerek Türkiye’nin modernleşme ve demokratikleşme konusundaki açıklarının kapatılmasına gayret etti. Demokratik kurumsallaşmanın önündeki engelleri kaldırmaya çalışan Özal bilhassa din ve vicdan hürriyeti, düşünce hürriyeti, teşebbüs hürriyeti üzerinde durmakta ve bir ülkenin kalkınması ile bireysel özgürlükler ve demokratik haklar arasında sıkı bir ilişki görmekteydi. 1987’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının kabul edilmesi, 1991’de 141, 142 ve 163. maddelerin kaldırılması, düşünce hürriyeti ve hukuk anlayışında vatandaşlara tanınan haklar Özal’ın hânesine yazılan olumlu uygulamalardır. Genel anlamda, iç politikada temel özgürlüklerin geliştirilmesine yönelik icraatlarla hizmetin devlete değil topluma ve bireye yapılmasını sağlayan insan merkezli politik bir söylem geliştirmesiyle önemli bir zihnî değişim ortaya koyan Özal iç ve dış politikadaki icraatlarında ve öngörülerinde her zaman haklı çıkmamış, özellikle ekonomik politikaları eleştirilmiş, geleneksel değerlerin maddiyatçılık karşısında giderek bozulduğu, çıkarcı bir hayat tarzının toplumun bünyesinde derin yaralar açtığı belirtilmiştir.
Turgut Özal bir devlet adamı olarak bazan mütevekkil, kaderci, bazan da inatçı bir karakter sergilemiştir. Kafasına koyduğu işi mutlaka başarmak isteyen bir kişiliğe sahipti. Kazanma arzusu, kaybetmeyi kabullenmemesi ve tez canlılığı ile dikkat çekiyordu. Bürokratik işlemlerin uzamamasını ister, sürekli yenilik peşinde koşardı, yeni teknolojiye karşı özel bir merakı vardı. Siyasî hayatında ve davranışlarında liberal düşünce tarzı onun en önemli özelliğiydi. O zamana kadar Türkiye’de alışılmamış bir siyasetçi profili çizmişti. Konuşmaları, mimikleri, davranışları ve insanlara yaklaşım tarzı ile sade bir insan görüntüsü ortaya koymuş, halka yakın davranışlarıyla geniş kitlelerin sempatisini kazanmıştı. Bu durumuyla halkın gözünde her gün karşılaşılan bir insan profili çizmekteydi. Siyaset sahnesinde asık suratlı, üstten bakan devlet adamı yerine sevimli ve sempatik bir görünüm sergilemişti. Türk halkının çoğunluğu Özal’ın şahsında kendi kimliğiyle iktidara ortak olduğuna inanmıştı. Özal, devletin geleceğe yönelik kimlik tasavvuru ile halkın tarihsel süreçten gelen geleneksel kimliği arasında bağlantı kurma becerisini de göstermişti. Bir yönüyle Türkiye’yi çağdaş dünyanın rasyonel değerleriyle buluşturmaya çalışırken diğer yönüyle Türk insanının yerel değerlerine evrensel ufuklar açma çabasındaydı.
CUMHURBAŞKANLIĞI
1989'daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve Doğru Yol Partisi meclise girmeyerek seçimi boykot etti. İlk turda Turgut Özal 247, ANAP Burdur Milletvekili Fethi Çelikbaş 18 oy aldı. 17 oy boş çıkarken 3 oy geçersiz sayıldı. İkinci turunda 284 milletvekilinin katıldığı oylamada adaylardan Başbakan Turgut Özal 256 oy alırken, Çelikbaş 17 oy aldı. 2 oy geçersiz sayılırken 9 oy boş çıktı. 31 Ekim 1989 tarihinde yine muhalefetin katılmadığı 3. tur oylamasında Turgut Özal 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı oldu. 9 Kasım 1989 tarihinde resmi olarak görevine başladı. Bu seçimden akılda kalan ise alışamadık diyenlere, alışırsınız, alışırsınız demesidir.
TURGUT ÖZAL NEDEN HAYATINI KAYBETTİ?
Turgut Özal, 17 Nisan 1993 tarihinde 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra öldü. Cenazesine Türkiye'nin dört bir yanından yüzbinlerce kişi akın etti. Tören televizyonlardan canlı yayınlandı, ülkede 3 günlük yas ilan edildi. Dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Turgut Özal ile de yakın dost olan George H. W. Bush beklentilerin aksine cenaze törenine katılmadı. "Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed'in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum." şeklindeki vasiyetine uyularak kendisi tarafından yaptırılan eski Başbakan Adnan Menderes'in anıtmezarının bulunduğu Topkapı'da, Vatan Caddesi üzerinde kendisi adına hazırlanan anıt mezara defnedildi.
Bir suikasta kurban gitmiş olabileceği de yıllardır tartışılmaktadır. Turgut Özal'ın limonatasına katılan arsenikle zehirlendiği iddiasını ortaya atan eşi Semra Özal, delil olarak da saç örneğini ABD'de tahlil ettirdiğini belirtmektedir. 2 Ekim 2012 tarihinde Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 19 yıl aradan sonra kabri açılmış olup ölümünün bir suikast olup olmadığının belirlenmesi için yapılan otopsi sonucunda Adli Tıp Kurumu araştırmalar ve bulgular sonucu zehir bulunduğunu ancak Özal'ın zehirden mi yoksa başka sebepten mi öldüğünü tespit edemediklerini açıklamıştır.
Turgut Özal, 17 Nisan 1993 tarihinde 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra rahatsızlanarak hayatını kaybetti. Cenazesi'ne Türkiye'nin dört bir yanından yüzbinlerce kişi akın etti ve ülkede 3 günlük genel yas ilan edildi.
Bunun yanında "Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed'in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum" şeklindeki vasiyetine uyularak Vatan Caddesi üzerinde kendisi için hazırlanan anıt mezara defnedildi.
Turgut Özal’ın Siyasi Mirası
Neşeli ve şakacı bir tabiata sahipti. İnançlı bir insandı. Bir derviş gönlüne ve ruhuna sahipti. Turgut Özal, 6 Kasım 1983 tarihinde başlayan devam eden siyasi hayatı boyunca, Türkiye’yi içine kapalı ve kabuğuna hapsolmuş bir durumdan alarak dünyaya açılan, dünyadaki siyasî, ekonomik ve teknolojik değişimleri ve gelişmeleri doğru okuyarak, yüksek bir dinamizme açan, çağ atlatan temel reformları gerçekleştiren bir siyaset ve devlet adamıdır. Başarısının arkasında yatan en önemli unsur, siyaset anlayışıdır. Turgut Özal, Türk siyaset tarihine “Çağı doğru okuyan bir lider” olarak ismini yazdırmıştır. O aynı zamanda halkı ile bütünleşmiş, milletinin müştereklerini yine milleti ile paylaşmış bir devlet adamıdır.birçok konuda bizlere fikir ve düşüncelerini miras olarak bırakmıştır.
Güçlü devlet,
Güçlü devlet, memurları çok olan devlet değildir. Güçlü devlet harcamaları çok; fakat iki yakası bir araya gelmeyen devlet değildir. Güçlü devlet, memurları az; fakat kabiliyetli ve seçkin kimselerden müteşekkil bir devlettir. Güçlü devlet, harcamaları hak ölçüler içinde, fakat hazinesi dolu olan devlettir. Asıl olan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır.”
Millyetçilik
Milliyetçilik anlayışımız, Anayasamızda ifadesini bulan, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi koruyan bir muhtevaya sahiptir. Türk milletini, Türk vatanını ve Türk insanını sevmeden, benimsemeden, Türk Devleti’nin iyi idare edilebileceğine inanmıyoruz. Atatürk’ün milliyetçilik konusundaki görüşlerine bağlı Türk milliyetçiliği anlayışımız, icraatımızın temel düşüncesini teşkil edecektir
Muhafazakarlık
Muhafazakârlık anlayışımız, millî, manevî ve ahlakî değerlerimize, kültürümüze, tarihimize, örf, âdet ve geleneklerimize bağlığımızın bir ifadesidir… Asla tutucu, mutaassıp ve yeniliklere kapalı değiliz. Aksine, ilerlemeye açık, medenî, müreffeh, büyük ve kudretli bir Türkiye, en büyük idealimizdir.
Sosyal adaletçilik
Sosyal adaletçilik, sadece belirli ideolojilerin, peşin hükümlü, kalıplaşmış formüllerin inhisarında değildir. Sosyal adaletçilik, fukaranın yanında bulunmak, lâfla olmaz. Aziz milletimizin mukaddes addettiği değerler sosyal adaletçiliğe büyük önem vermektedir. Bizim kıymet hükümlerimiz içinde, komşusu aç yatarken tok uyumanın kötülüğü vardır. Kişinin kendi nefsi için istediğini başkası için de istemesi şart koşulmuştur.
İktisâdi gelişimin hızlandırılması, sosyal dengeni iyileştirilmesi, fertlerin kabiliyet ve çalışmalarına göre arzularının teşvik edilmesi, gruplar arasındaki gelir dağılımı farklılıklarının pratik ölçüler içinde azaltılması, bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının asgariye indirilmesi, fakirliğin kaldırılarak refahın yaygınlaştırılması, iktisâdi gelişme politikamızın esaslarını teşkil eder.
Devlet ve Millet Bütünleşmesi
“Devlet millet için vardır. Devletin millet ile bütünleşmesi esastır. Devlet, hiçbir zaman vatandaşın karşısında veya vatandaşın rakibi değildir. Devlet, vatandaşın yardımcısıdır. “
Huzur ve Güven
“Ülkede huzur ve güvenin temini, vatandaşın can ve mal emniyetinin sağlanması, devletin ilk aslî görevidir. Bu görev yerine getirilmeden devletin varlığından bahsedilemez. Huzur ve güvenin sağlam ve kalıcı temellere oturtulması, siyasî, iktisadî ve sosyal politikaların bir bütünlük içinde uygulanmasına, birbiriyle ahenkli ve dengeli yürütülmesine bağlıdır. Huzur ve güvenin bedeli demokratik nizamdan, insan hak ve hürriyetlerinden vazgeçmek değildir. “
Hürriyetçi Demokratik Nizam
“Hürriyetçi demokratik nizama gönülden bağlıyız. Millet hâkimiyetinin tek esas olduğuna inanıyoruz.Demokratik nizam, insan hak ve hürriyetlerine saygının en yüksek olduğu, insan hak ve hürriyetlerinin en iyi şekilde korunduğu rejimdir.Temel vasıfları adalet ve hukukun üstünlüğü olan demokratik nizam, insan şeref ve haysiyetinin, söz, düşünce, kanaat, din ve vicdan hürriyetinin en güvenilir teminatıdır.
Demokratik nizamı, insan hak ve hürriyetlerini zedelemeye, tahrip etmeye, ortadan kaldırmaya matuf her türlü hareketin karşısındayız. Demokratik düşünce ve haklara karşı olan her türlü rejimi ve tasarrufu reddederiz.
Millete en iyi hizmet verilebilmesi, devlet idaresinde milletin en iyi şekilde temsil edilebilmesi, ancak demokratik bir nizam ile mümkün olabilir. Cumhuriyet, devlet ve demokrasi anlayışımızı mükemmel olarak ahenkleştiren bir idare şeklidir. Toplumun maddî ve manevî olarak yükselmesinde ve yüceltilmesinde temel unsur insandır. Herkesin, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu inancındayız.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ifadesini bulan bu hak ve hürriyetlerin sağlanması ve teminat altına alınması için hukuka bağlı ve hukukun üstünlüğünü esas alan devlet nizamını temel şart görürüz.Herkes Anayasamızın teminatı altında vicdan, dini inanç ve ibadet hürriyetine sahiptir. Maddî ve manevî gelişmeyi birlikte sağlamanın zaruretine inanıyoruz.
Laikliği, manevî değerlerin korunmasında, vicdan, dini inanç ve ibâdet hürriyetinin uygulanmasında ve dinî kültürün geliştirilmesinde kısıtlayıcı unsur olarak anlamıyoruz.”
“Demokrasiyi tam anlamıyla yerleştirme sürecindeki Türkiye’miz insan haklarını da evrensel boyutta yerleştirme gayreti içinde olmalıdır. “
Manevî Kalkınma
“ Ekonomik kalkınmanın muharrik gücü manevî kalkınma ile artar.
İslâm ahlâkı ve bunu veren İslâm terbiyesinin insanoğlunu yücelten bir ahlâk ve terbiye sistemi olduğu, bu ahlâkı kendine düstur edinmiş milletlerin tarihinde açık bir surette görüldüğü gibi, son 150 senede bu terbiye sisteminden uzaklaşarak ne hâle geldiğimiz kendi tecrübelerimizle açık bir sûrette ortadadır.
Birbirlerini seven, sayan, dostluk ve kardeşliği kendine düstur edinen, herkesin hakkına riayet eden, etrafına daima iyiliği telkin eden, gördüğü kötülüklerle gücü yettiği kadar mücadele eden ve bütün bu hareketlerinde tek ölçüsü Hakk’ın rızasını temin etmek olan, netice itibari ile insanoğlunu yaradılışının gayesine ulaştıran bir ahlâka sahip fertlerden müteşekkil bir milletin aşamayacağı engel yoktur. “
Ekonomik İstikrar
“Kalkınmanın ilk şartı belirli program ve hedefler çerçevesinde gayretle çalışmaktır. Ekonomik programların başarısı, gösterilecek sabır ve fedakârlık yanında, çizilen yolda sapmalara gitmeden, programa, dolayısıyla ekonomik gelişmeye istikrar kazandırılmasına bağlıdır. Gelişmiş ülkelerin ancak bu şekilde başarıya ulaştıklarına ve ancak bu sayede durumlarını koruyabildiklerine inanmalıyız
İnsan gücü ve tabii kaynaklar yönünden her türlü varlığa sahip Türkiye’nin yegâne ihtiyacı çok çalışmak, iyi bir idare ve iktisadî sistemin kurulması ve bunun tecrübeli, bilgili, kabiliyetli kadrolar elinde işler hale getirilmesidir. “
Millî Eğitim
“Millî bütünlüğümüz tartışma konusu dahi yapılmamalıdır. Anarşi ve terörle, hiçbir noktaya varılamayacağını acı ve çok pahalı tecrübelerle öğrendik… Önemli olan, kendisini kontrol eden ölçülü ve seviyeli bir nesil yetiştirebilmektir. Bunun için Millî Eğitim sistemimizde kemiyet meselelerinin yanı sıra, keyfiyet meselemizi de ele almalıyız. Gençliğimizi, düşman oyunlarına gelmeyecek kadar bilgili, sokakta hiçbir meselesinin çözülemeyeceğini anlayacak kadar seviyeli, vatanın birlik ve bütünlüğünün önemini kavrayacak kadar kültürlü, örf ve âdetlerimize saygılı, hepsinden önemlisi faydalıyı zararlıdan ayırt edecek kadar ölçülü, herkese karşı sevgi ve şefkat besleyen medenî bir insan olarak yetiştirmeliyiz.”
Millî Kültür
“Kültür ve sanat Milletlerin gelişmesinde başta gelen bir değerler manzumesidir. Millî bütünlüğümüzün her yönü ile araştırılmasına, işlenmesine, geliştirilmesine, benimsetip yayılmasına ve tanıtılmasına çalışılacaktır. Yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın ve çocuklarının millî kültürümüzden kopmamaları için gerekli tedbirler alınacaktır.
İlim adamlarımızın, din âlimlerimizin ve sanatçılarımızın maddî ve manevî değerlerimizin korunmasında ve geliştirilmesinde önemli hizmetler ifa ettiklerine inanıyoruz.
Ana Dil
“Türkçemizin yapısını ve güzelliğini zedeleyecek hareketlere izin verilmemesi, ana dilimizin tabii seyri içinde gelişmesi gerektiği düşüncesindeyiz.”
Dış Politika
“Ülkemizin güvenliğinin en müessir bir şekilde korunması, bütün ülkelerle ve özellikle komşularımızla her sahadaki işbirliğinin geliştirilmesi, dünya barışının muhafazası, hükümetimizin dış politikasının temel hedefleridir.
Batı dünyasıyla mevcut bağlarımız ile Ortadoğu ve İslâm âlemiyle sürdürdüğümüz yakın ilişkileri dış politikamızın tabii bir köprü teşkil eden coğrafî mevkii, öte yandan müşterek bir tarih ve kültür mirası, Türkiye’nin İslâm âlemine büyük önem göstermesini gerektirmektedir. Bu itibarla, bütün Arap ve İslâm ülkeleriyle mütekabiliyet esasına dayanan iyi ilişkiler geliştirmek ve verimli bir işbirliğini daha da arttırmak hususunda özel bir gayret sarf edilecektir. “
Milliyetçi Değerlere Bağlılı
“… Milliyetçiyiz demekle milliyetçi olunmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasî ve ekonomik gücünü arttırmak, dünyada itibarlı bir güç hâline getirmek gerçek milliyetçiliğin ilk ve en önemli şartıdır.”
Küresel Güç
“Milletlerarası medeniyet yarışında mutlaka yerimizi almalıyız. Türkiye, kendi kabuğuna çekilmiş, sadece kendine yeterli bir ülke olmamalıdır. Hür, demokratik ve gelişmiş bir Türkiye, dünya ülkeleri karşısında ve beşeriyetin ilerlemesinde çok önemli bir role sahip olacaktır. “
Laiklik, Din ve Vicdan Özgürlüğü
“Türkiye’nin laik bir ülke olduğunun altını çizmek isteriz. Laiklik ilkesi Cumhuriyetin temelinde yatmaktadır. Bu sadece bir anayasa maddesinden ibaret değildir. Tarihi süreç içinde halk tarafından bütünüyle kabul edilmiş bir ilkedir. Tabii ki, laiklik, din ve vicdan özgürlüğüne bir engel değildir ve yüzde 99’u İslâm olan Türk halkı dinlerine özgürce sahiptirler.
İnsan Yetiştirmek ve Gençlik
“Kalkınmada yetişmiş, kültürlü ve vasıflı insan unsurunun önemi son derece büyüktür. Milletimizin ve devletimizin teminatı olan Türk Gençliği’nin ilme ve teknolojiye sahip, milli kültürümüzün esasları ile eğitimi, hükümetimizin üzerinde hassasiyetle durduğu en önemli husustur. Çünkü milletimizin ve devletimizin bekası, gençliğe vereceğimiz değer nispetinde teminat altına alınmış olacaktır.”
“Çocuklarımız ve gençlerimiz cemiyetimizin geleceğinin teminatı ve en değerli varlıklarıdır. Süratle kalkınan ve refah seviyesi yükselen Türkiye’mizi millî, manevî ve kültürel değerleri mükemmel olarak yetiştirilen ve eğitilen gençlerimize devretmek en önemli hedeflerimizden birisidir. “
Milli ve Manevi Değerlerimiz
“Milletçe millî ve manevi değerlere olan bağlılığımızı, gelenek ve göreneklerimize gene milletçe verdiğimiz büyük önemi, tarihin belirli dönemlerinde meydana gelen zengin kültür birikimlerimizin nesilden nesile, hiçbir dejenerasyona uğramadan geçişini sağlamanın teminatı olarak görmekteyiz
Buradan bütün memlekete ilan ediyoruz ki, insanlarımız arasında farklılık, ayrılık yoktur. Bu mavi gök altında Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün vatandaşlarımız aynı haklara sahiptirler.”
Üç Temel Hürriyet
“21. Yüzyıla doğru giderken, üç büyük, üç temel hürriyeti geliştirmenin, sımsıkı korumanın uygar dünyanın önde gelen devletlerinden biri olmamızın vazgeçilmez şartı olduğunu görmeliyiz.
Bu üç hürriyetin birincisi Düşünce hürriyetidir.Bir toplumun bütünleşmesinin temel taşı, her kurumun bir diğerinin düşüncesine saygı göstermesidir. Eğer, düşünce hürriyeti, düşünmeyi ifade hürriyeti ve düşünceye saygı bilinci oluşmazsa, işte o zaman, kutuplaşmalar, kamplaşmalar, bölünme ve parçalanmalar da doğar. Millî birliğimizi korumanın vazgeçilmez gereği, düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti ve düşünceye saygı bilincidir.
İkinci hürriyet ise evrensel kapsamda ve evrensel anlamda, insanın, insana duyduğu sevginin, saygının simgesi ve göstergesidir.Bu hürriyet de, evrensel anlamda din ve vicdan hürriyetidir. Laik ve demokratik olma iddiası ve iradesindeki gelişmiş ülkeler, bu hürriyete sımsıkı sarılabilmeyi başarmış ülkelerdir.
Ve üçüncü büyük hürriyet, teşebbüs hürriyetidir. Uygar bir rekabet ortamı içinde insanların daha çok çalışma, daha çok kazanma isteklerinin önüne engel konmamalıdır. Asla yasakçılığa sapmamalı, devlet müdahaleciliğini şartların el verdiği oranda, asgari seviyede tutmak kalkınmanın ilk ve temel gereğidir… Derin inancım o dur ki, Batı’nın gelişmiş ülkelerine ekonomik alanda bir an önce yetişmemizin ana motoru, hızlandırıcı motoru, teşebbüs hürriyetidir… “
Kadın ve Aile
“Türkiye’nin parlak geleceği için sosyal hayatımızda, siyasî hayatımızda, iş hayatımızda kadınlarımıza çok daha geniş imkânlar tanıma zarureti vardır. Türk toplumunun ana direği ailedir. Türk ailesinin orta direği ise kadındır, anadır. Bu bakımdan Türk milletinin temel direği olan aileye çok büyük önem vermek zorundayız. “
Teknoloji ve Bilgi Çağı
“21. asır ileri teknoloji ve bilgi çağıdır. 80’li yıllarda başlayan teknoloji ihtilali, başta elektronik ve biyoteknoloji olmak üzere bilimde sağlanan baş döndürücü gelişmeler, insanoğlunun beyin gücünü çok daha iyi kullanmasını sağlayarak önüne inanılmaz sonsuzluk açmaktadır. Önümüzdeki asır ferdin asrıdır, bilgi asrıdır… Mutlaka idrak etmemiz gereken husus, 21. yüzyılı şekillendirecek olan hizmet sektörünün daha kabiliyetli, daha bilgili insana ihtiyaç gösterdiğidir. Değişim, ferdin bizzat kendisinden başlayacaktır. İleri ülkeler arasına girebilen milletler, bu değişimi gerçekleştirebilen, insanını 21. yüzyılın gerekleri doğrultusunda eğitebilen milletler olacaktır. Türkiye’nin bundan böyle hedefi, binlerce kişinin çalıştığı, devasa tesisler değil, bilgi çağının arkasında kalmayacak insan yetiştirmek olmalıdır. “
Türk Dünyası
Türk dünyası olarak, bu yeniden inşa ameliyesine çok ciddi katkılarda bulunabileceğimize inanıyoruz. Türkiye, bugün sürdürdüğü siyasî ve ekonomik istikrarla sahip olduğu teknik bilgi ve tecrübe birikimiyle etrafındaki bütün komşuları için örnek alınan bir ülke hâline gelmiştir… Biz, ülke, toplum ve devlet olarak siyasî, ekonomik ve kültürel tecrübemizi, en başta kardeş Türk cumhuriyetleri ve topluluklarıyla paylaşarak büyütmeliyiz. İşte, bizlerin bu barışçı anlayış ve halis düşüncelerle oluşturmakta bulunduğumuz model uluslararası siyasî düzenin oluşumu sürecine de gerçek bir katkı niteliğindedir.
Hizmetleri
1980 ile 1990’lı yıllara teknisyen ve siyasetçi olarak damgasını vuran isim hiç şüphe yok ki Turgut Özal’dır. Özal, iflas noktasına gelmiş Türk ekonomisini kurtarma operasyonu kabul edilecek “24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirleri”nin mimarıydı. Başbakanlık Müsteşarı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Vekili olarak, o güne kadar hiç kimseye verilmeyen yetkilerle donatılmıştı. Hiç şüphe yok ki 24 Ocak kararları Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
1983 yılı sonunda iktidara gelen Özal Hükûmeti, Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine hızla erişmesi için cesur ve köklü hamleler yapmıştır. Turgut Özal’ın ısrarla piyasa ekonomisini savunması ve iktidara gelince bu sistemi kararlılıkla yürürlüğe koyması ülkeye yeni bir ufuk ve süratli kalkınmanın yolunu açmıştır. Özal ile birlikte, içine kapalı ve devletçiliğin hâkim olduğu bir ekonomik sistem yerine, dışa açık ve dünya ekonomisi ile entegre olabilecek bir ekonomik sisteme geçilmiştir.
Turgut Özal’ın on yıllık iktidarı döneminde maddeler hâlinde sıralarsak şu önemli hizmetlerin gerçekleştirilmiş olduğu görülür:
1-Ferdi, devletin karşısında imtiyazlı kılan serbest piyasa ekonomisi işlerliğe kavuşturulmuştur.
2-Türk parası bakımından çok önemli bir hedef olan konvertibiliteye geçilmiştir.
3-İthalât serbestîye kavuşmuştur.
4-İleri ülkeler bankaları ile rekabet edebilecek bir bankacılık sistemi kurulmuştur.
5- 1981’de kalkınma ve gelişmemizi durdurma boyutlarına ulaşmış olan altyapı ve enerji eksikliğimiz giderilmiştir.
6-Telekomünikasyon.
7-Elektrik.
8-Karayolları.
9-Hava ve deniz limanlarındaki büyük gelişmeler, altyapı meselelerimizi daha sonraki yıllar için de rahatlığa kavuşturmuştur.
10- 150 yıldır ekonomik kalkınmanın önünde en büyük engel olan döviz dar boğazı meselesi halledilmiştir.
11-Türk turizmi, Batı standartlarında tesislere kavuşurken, gelirleri 300 milyon dolardan 3,5 milyar dolara çıkmıştır.
12-İhracatımız eski yıllara göre beş misli artmış, çok kısa sürede önemli ölçüde bünye değişikliği sağlanmıştır.
13-Türk Silâhlı Kuvvetleri, Cumhuriyet döneminin hiçbir devrinde görülmediği şekilde modernize edilmiş, bu arada Savunma Sanayi Teşkilâtı kurulmuştur.
14-Şehirleşme ve konut meselelerinde çok önemli mesafeler kat edilmiş, Topu Konut Fonu teşkilâtı hizmete sokulmuştur.
15- Gelir idaresi yeniden düzenlenmiş, vergi reformları yapılmıştır.
16-Sermaye Piyasası oluşturulmuş, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kurulmuştur.
17-Bütün bu gelişmeler, 1980’li yılarda çevresindeki bütün ülkelerden geri durumda olan Türkiye’yi bu ülkelerden 10-15 sene öne geçirmiştir.
18-Türkiye bölgesinde önemli bir siyasî iktisadi güç olarak öne çıkmıştır.
19-Türkiye her sahada dışa açılmış, dünya ile bütünleşmiştir. Turgut Özal’ın ifadesi ile “300 senelik ezikliğimiz ortadan kalkmıştır.”
20-Türk Cumhuriyetleri ve bütün Türk toplulukları ile çok önemli bir yakınlaşma sağlanmış, siyasî ve iktisadi gelişmelere ortak imzalar atılmıştır. Türk dünyası ile her alanda işbirliğine gidilmiştir.
Devletçi modernleşme döneminin Atatürk’ten sonraki ikinci modernlik döneminin lideri hiç kuşkusuz Turgut Özal’dır. Özal. Türk ekonomisini ve toplumu, resmi ideolojiden ve statükocu zihniyetten kurtaran bir liderdir. Özal, Türk toplumunu yeni kavramlarla tanıştırmış ve Türk toplumunun düşünce yapısını değiştirmiştir. Türkiye 1980 sonrasında yeni bir vizyona ve misyona Turgut Özal’ın liderliğinde ulaşmıştır.
Turgut Özal, Türkiye’nin yenileşme tarihinin dönüm noktalarından birinin sembol adı olarak hep hatırlanacaktır. Hiç şüphe yok ki, Turgut Özal, Türkiye’nin geçirdiği büyük değişimlerde imzası olan bir liderdir.
BİBLİYOGRAFYA
Osman Ulagay, Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti, Ankara 1987.
Başbakan Turgut Özal’ın Dış Gezilerinde Konuşmaları 1987-1988, Ankara 1988.
Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Turgut Özal’ın 2. Olağan Büyük Kongrede Yaptığı Konuşmalar, Ankara 1988.
Hasan Cemal, Özal Hikayesi, Ankara 1989.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 21. Asır Türkiye’nin ve Türklerin Asrı Olacak Konulu Konuşmaları, Ankara 1991.
“Geleceğe Bakış, Değişim”, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Marmara Kulübü Toplantısı’daki Konuşmaları, Ankara 1992.
“Türkiye’de Gerçekleşen Büyük Değişim, İkinci Değişimin Hedefi 15 Batı İleri Ülkesinin Arasına Katılmak”, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın İş Dünyası Vakfı Toplantısındaki Konuşmaları, Ankara 1992.
Yavuz Gökmen, Özal Sendromu, Ankara 1992.
Nokta Dergisi, “Turgut Özal Özel Eki”, 17 Nisan 1993.
Kutlay Doğan, Turgut Özal Belgeseli, Ankara 1994.
Nail Güreli, Gerçek Tanık Korkut Özal Anlatıyor, İstanbul 1994.
Mehmet Barlas, Turgut Özal’ın Anıları, İstanbul 1994.
Devlet ve Siyaset Adamı Turgut Özal (ed. İhsan Sezal), İstanbul 1996.
Ercüment Yavuzalp, Liderlerimiz ve Dış Politika, Ankara 1996.
Engin Güner, Özal’lı Yıllarım, İstanbul 2000.
M. Ali Birand – Soner Yalçın, The Özal: Bir Davanın Öyküsü, İstanbul 2001.
Cengiz Çandar, “Türklerin Amerika’ya Bakışından Örnekler ve Amerika’nın Türkiye’ye Bakışı”, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası (ed. Morton Abramowitz, trc. Faruk Çakır), Ankara 2001, s. 169-219.
Şaban H. Çalış, “Ulus, Devlet ve Kimlik Labirentinde Türk Dış Politikası”, Türkiye’nin Dış Politika Gündemi (der. Şaban H. Çalış v.dğr.), Ankara 2001, s. 3-34.
M. Hakan Yavuz, “Değişen Türk Kimliği ve Dış Politika: Neo-Osmanlıcılığın Yükselişi”, a.e., s. 35-63.
Muhittin Demiray, “Özal Dönemi Türk Dış Politikasının Temel Anlayışları”, Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara 2002, XVII, 291-300.
Kim Bu Özal: Siyaset, İktisat, Zihniyet (ed. İhsan Sezal – İhsan Dağı), İstanbul 2003.
Tanıl Bora, “Turgut Özal”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Liberalizm (ed. Tanıl Bora – Murat Gültekingil), İstanbul 2005, s. 589-601.
Emin Akdağ, “Özal-Vefatının 10. Yılında Turgut Özal Belges
YORUMLAR