Ömer Seyfettin (1884 - 1920)
Türk edebiyatının önde gelen hikâye yazarlarındandır. Türkiye kısa hikâyeciliğinin kurucu ismidir. Ayrıca edebiyatta Türkçülük akımının kurucularından olup, Türkçede sadeleşmenin savunucusudur.
Yüzbaşı Ömer Şevki Efendi ile Fatma Hanım'ın oğlu olan usta yazar, 11 Mart 1884'te Balıkesir'e bağlı Gönen'de dünyaya geldi. Usta yazar, eserlerinde, mesleğinden dolayı sık sık seyahat etmek zorunda kalan babası için övücü ifadeler kullanmazken, onu oğluna sert ve geleneksel bir eğitim vermeye kararlı, soğuk ve otoriter bir kişi olarak annesini ise sıcak bir insan olarak resmetti.
"HER ŞEYİ ANNEMDEN ÖĞRENDİM"
Fon Sadriştayn'ın Oğlu hikayesinde "Ben her şeyi annemden öğrendim" sözleriyle annesine olan minnetini ifade eden Seyfettin, her fırsatta, annesinden büyük bir sevecenlikle bahsetti. Ömer Seyfettin, çocukluğunun ilk yedi yılını geçirdiği Gönen'de, 4 yaşından itibaren medrese usulü eğitim veren Mahalle Mektebi'ne gitti.
Babasının görevi nedeniyle sürekli yer değiştirmemeleri için annesiyle bilikte İstanbul'a gönderildi. 1892'de Aksaray'daki Mekteb-i Osmaniye'ye yazdırıldı. 1896'da Eyüp'teki Baytar Rüşdiyesi'ni bitirdi. Edirne Askeri İdadisi'nden sonra 1903'te İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'den mezun oldu. Mülazim (teğmen) rütbesiyle orduya katıldı. İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi'nde bir süre öğretmenlik yaptı. 1908'de merkezi Selanik'te olan 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. 1911'da ordudan ayrıldı. Ama Balkan Savaşı çıkınca tekrar askere alındı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı. Yanya Kalesi'nin savunması sırasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıl süren tutsaklıktan sonra İstanbul'a döndü. Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. 1914'te Kabataş Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ölümüne dek bu görevi sürdürdü.
Yazmaya Edirne'deki öğrenciliği sırasında başladı. İlk şiiri "Hiss-i Müncemid" "Ömer" imzasıyla 1900'de "Mecmua-i Edebiye"de yayınlandı. İlk öyküsü "İhtiyarın Tenezzühü" 1902'de Sabah gazetesinde yer aldı. İzmir ve Makedonya'da görevliyken yazdığı şiir, öykü ve makaleler çeşitli dergilerde çıktı. Askerliğe ara verdiği dönemde ise yazıları "Rumeli" gazetesi ve çeşitli dergilerde yayınlandı.
Selanik'te yayınlanan "Genç Kalemler" dergisindeki yazılarıyla ünlendi. Derginin ikinci dizisinin ilk sayısında Nisan 1911'de yayınlanan "Yeni Lisan" başlıklı yazısı "Milli Edebiyat" akımının başlangıç bildirgesidir.
Yazılarında, yalın, halkın konuştuğu ve anladığı bir dil kullanmak gerektiğini savundu. Türkçe'nin kendi kurallarına uygun yazılmasını, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını istedi. Milli Edebiyat akımının öncülüğünü Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'le birlikte sürdürdü.
1'inci Dünya Savaşı yıllarında "Yeni Mecmua"da yayınlanan öyküleriyle ününü iyice yaygınlaştırdı. Öykülerini kişisel deneyimlerine, tarihsel olaylara ve halk geleneklerine dayandırdı. Günlük konuşma dilini kullanması, öykülerine canlı ve etkileyici bir özellik verdi. Çok değişik konular işledi. Bunları anlatırken yergiye, polemiğe, komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi.
İLK ŞİİRİNİ SON SINIFTA YAYIMLANDI
İdadiye'nin son sınıfındayken, yazdığı şiirleri çeşitli dergilere gönderen Seyfettin'in ilk şiiri Mecmua-i Edebiye'de yayımlandı.
Usta kalem, 1900'de İstanbul Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye (Harp Okulu) girdi. 1903'teki mezuniyetinin ardından kura çeken Seyfettin, merkezi Selanik'te bulunan Üçüncü Ordu'nun Redif tümenine bağlı Kuşadası Redif Taburu'na atandı.
Ancak aynı yıl Kuşadası'nda bulunan redif taburunda yaşanan karışıklıklar ve Bulgar isyanı sırasında Rumeli'de görevli olması sebebiyle , Seyfettin, göreve Kuşadası'nda değil Rumeli'de başladı.
İKİ MADALYA İLE ÖDÜLLENDİRİLDİ
Selanik'te ve Manastır'a bağlı Pirlepe'de çeşitli görevlerde bulunan Seyfettin, buradaki başarılardan dolayı iki liyakat madalyasıyla ödüllendirildi ve isyanın bastırılmasının ardından 6 Eylül 1904'te, bağlı bulunduğu taburla Kuşadası'na döndü.
ÖĞRETMENLİK YAPTI
Seyfettin, 1907'de İzmir'de açılan Jandarma Okulu'nda öğretmenlik yaptı ve jandarma örgütünün İzmir'deki kuruluş çalışmalarında yer aldı.
Kuşadası ve İzmir'de bulunduğu yıllarda özellikle Türkçü Necip'in yazılarından etkilenen yazar, onunla sık sık görüşme fırsatı buldu. İzmir'de, 1908'de çıkarılan Köylü Gazetesi ve Osmanlı Ticaret ve Ziraat Mecmuası gibi halkın anlayacağı dille gazete çıkarma çabaları, yazarın sonraki yıllardaki düşünce dünyasında oldukça etkili oldu.
Usta edebiyatçı, Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman ve Yakup Kadri gibi önemli yazar ve fikir adamlarını tanıd ve idadiden arkadaşı Aka Gündüz'den sonra edebi çevresini genişletmeye başladı.
Baha Tevfik'in teşvikiyle Fransızcasını ilerleten Seyfettin, yazdığı birkaç Fransızca şiiri Perviz imzasıyla Mercure de Soleil mecmuasında yayınladı. Aynı yıllarda, Serbest İzmir, Sedad ve Muktebes adlı süreli yayın organlarında yazı ve şiirleri yayınlandı.
Ömer Seyfettin, olay ya da Maupassant tarzı öykücülüğün kurucu ismidir. Öykülerinde büyük oranda realizm etkisinde olduğu görülmektedir. Öykülerindeki kahramanlar için çok yönlü ve derin bir psikolojik çözümleme yapmamıştır. Öykülerinde anlatımı daha etkili kılmak için efsanelerden, atasözlerinden, deyimlerden ve halk hikayelerinden sık sık faydalanır. Öyküleri genellikle sürpriz bir sonla bitmektedir.
ZİYA GÖKALP ETKİSİ
Ziya Gökalp'le tanışıklığı onu memleket gerçeklerine yönlendirdi. İlk hikayesini Balkanlardaki görevi sırasında tuttuğu günlüklerden hareketle "İrtica Haberi" adıyla Genç Kalemler'de yayınladı.
Bunu, çoğu günlüklerinde tuttuğu notlardan hareketle yazdığı başka hikayeleri takip etti. Ali Canip Bey'e yazdığı mektupta belirttiği "edebiyatta ve lisanda bir ihtilal meydana getirme" arzusu Genç Kalemler'de öncülük ettiği ve ilkini kaleme aldığı Yeni Lisan makalelerinde vücut buldu.
Arkadaşlarıyla birlikte bu makalelerde esaslarını belirledikleri dilin örneklerini, yine aynı mecmuada kaleme aldığı hikayelerinde göstermeye çalıştı. "Yeni Lisan"ın sadece bir dil ve edebiyat meselesi olmadığını; onun aynı zamanda bir hayat meselesi olduğunu bütün ömrünce kaleme aldığı çalışmalarında anlattı.
150 CİVARINDA HİKAYE YAZDI
Ömer Seyfettin, ölümünden sonra el yazısı halinde bulunarak veya çeşitli tarihlerde arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda yer alıp sonradan tespit edilerek yayımlananlar da dahil olmak üzere 100'e yakın şiiri ardında bıraktı. Roman denemeleri Ashab-ı Kehfimiz, Harem, Yalnız Efe ve Efruz Bey dışında, 150 civarında hikayesi bulunan yazarın, mensur şiir, fıkra, hatırat, mektup, makale ve çeşitli türlerdeki tercümelerden oluşan geniş bir külliyata imza attı.
Modern Türk hikayeciliğinin kurulmasında öncü rol üstlenen Seyfettin, hikayelerinin konularını belirlerken sadece ferdi tecrübesiyle sınırlı kalmadı. Çocukluğundan başlayarak okuduğu okullar, çalıştığı, gezip gördüğü yerlerde edindiği izlenimler, duyduğu, dinlediği olaylar, okuduğu kitapların yanında, yaşadığı devirdeki sosyal ve siyasi olaylar, Türk tarihi, Türk kültür ve medeniyeti gibi konular da onun hikayelerinin çerçevesini oluşturdu. Hikayeleri onun yazarlığının yanında düşüncelerindeki gelişmeyi ve dünya görüşünü anlatması bakımından da önemli bir araç oldu.
Ölümünden sonra 1926'da öykülerini önce Ali Canip Yöntem derledi. Ardından Ahmet Halit Kitabevi 1936'da bir derleme yaptı. 1950'den sonra Şerif Hulusi, öykülerini yeniden gözden geçirip 10 cilt halinde yayınladı. Rafet Zaimler Yayınevi 1962'de 30 öykü daha ekleyerek 11 ciltlik bir külliyat halinde yayınladı. Son olarak Bilgi Yayınevi, "Bütün Eserleri" adıyla tüm öykülerini 16 kitapta topladı. Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet bu dizideki öykü kitaplarından bir bölümü.
İnceleme kitaplarında "Tarhan", "Ayın Sin" rumuzlarını kullandı.
Eserlerine İlişkin Değerlendirmeler
Bahar ve Kelebekler: Genç Kalemler'de yayımlanan öykülerinden biridir. Yeni Lisân makalesinde ortaya koyduğu hususları örnekleyen kullanımlar içermesi açısından önemlidir. Yani "yeni lisan" konusunda dile getirdiği teorinin pratiğe dönüşmüş halidir.
At: 1908'de yayımlanmıştır. Ömer Seyfettin öykücülüğünün ana hususları ihtiva eden karakteristik metinlerden biridir.
Ömer Seyfettin'in öykülerindeki ana hususlar:
Yirminci yüzyılda yaşama şuuru ve gerçekçilik
Mazi ve kahramanlık hasreti
Duru bir Türkçe
Buruk bir mizah
Öyküleri şu alt başlıklar etrafında ele alınabilir:
Tarihî hikâyeler
Peçevi Tarihi başta olmak üzere Ömer Seyfettin bir dizi konusunu tarihten alan hikâye yazmıştır. Bu hikâyelerin amacı, Türk devletinin güçlü yönlerini öne çıkarmaktır. Devlet adamları, askerler bu öykülerin ana kadrosunu oluşturmaktadır.
Başını Vermeyen Şehit : Konu, Peçevi Tarihi'nde geçen manzum bir destandan alınmıştır.
Kütük
Vire
Ferman
Kızılelma Neresi?
Pembe İncili Kaftan
Balkanlar ile İlgili Hikâyeler
Balkanları iyi bilen Ömer Seyfettin, bir kısmı da kendi başından geçen hikâyeler kaleme almıştır. Ömer Seyfettin, Balkan Savaşı sırasında orduya çağrılmış, o günlerde kısa kısa yazdığı günlükleriyle o günlerin iç burkan acı şartlarını ortaya koymuştur. En acı olayları; keskin ve kısa ifadelerle anlatan bu rûz-nâme, Balkan Savaşı hakkındaki önemli belgelerden biridir. Yunanlılara esir düşen Ömer Seyfettin, Nafliyon kasabasında 10 ay kadar kalmış ve 15 Kasım 1913'te esaretten kurtulmuştur.
Bomba
Beyaz Lale
Nakarat
Hürriyet Bayrakları
Çanakkale Savaşı ile İlgili Öyküler
Çanakkale'den Sonra
Mefkûre
Aleko Bir Çocuk
Kaç Yerinden
Çocukluk ve Gençlik Hatıralarından Yola Çıkarak Yazdığı Öyküler
İlk Namaz
Anda
Kaşağı
Falaka
Masal ve Fanteziler
Kurumuş Ağaçlar
Herkesin İçtiği Su
Üç Nasihat
Türkçülük Düşüncesini Telkin Etmek Üzere Yazmış Olduğu Öyküler
Primo Türk Çocuğu
Ashab-ı Kehfimiz
Önemli Açıklama
Ömer Seyfettin'in Efruz Bey ve Ashab-ı Kehfimiz adlı eserleri kimi kaynaklarda roman, kimi kaynaklarda ise uzun hikâye olarak adlandırılmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre bu eserler Batı edebiyatında örnekleri görülen novella bağlamında değerlendirilmelidir.
Ömer Seyfettin bizzat kendisi Ashab-ı Kehfimiz için "İçtimaî bir roman" değerlendirmesini yapmıştır.
"Ashab-ı Kehfimiz" ve "Hürriyet Bayrakları" adlı eserler, Osmanlıcılık ideolojisinin iflas ettiği ana fikrine dayanmaktadır.
Ömer Seyfettin kendi edebiyat dünyasını değerlendirdiği bir yazısında gerçekçiliği Baha Tevfik'ten; sade dili ise Maupassant ve Türkçü Necip'ten öğrendiğini dile getirmiştir.
Efruz Bey
Ömer Seyfettin Efruz Bey tipiyle, 1910-1918 arasında ülkenin düşünce ve siyaset alanında öne çıkan, biraz gösteriş budalası, yarı aydın ve kendilerini soylu sanan birtakım tanınmış kişileri karikatürize etmiştir.
Diğer Eserleri
Şiir: Ömer Seyfeddin'in Şiirleri
Oyun: Mahcupluk İmtihanı
Çeviri: İlyada ve Odyseissa (Tam bir çeviri değildir!)
YORUMLAR