İş Bankası Genel Müdürü Bali: Türkiye ekonomisi kendisini tamir edebilen bir ekonomidir
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Türkiye ekonomisi kendisini tamir edebilen bir ekonomidir. Bunun çok önemli bir hadise olduğunu düşünüyorum. Her durumda sorunlar olabilir. Önemli olan sorunlar çıktığında çözebilme kabiliyetinin, çözebilme dinamizminin olmasıdır. Türkiye’de bu dinamizm vardır" ifadesini kullandı.
Türkiye İş Bankası'ndan yapılan açıklamada, Adnan Bali'nin ekonomi ve bankacılık sektörüne ilişkin açıklamalarına yer verildi.
Bali, salgın sürecinde karşılanamayan ihtiyaçların ve ertelenmiş taleplerin devreye girmesinin söz konusu olduğunu ifade ederek, "Pandemi sürecinde olumlu gelişmelerle ve aynı zamanda risklerin başarılı bir şekilde yönetilmesi, yabancı sermaye hareketlerinin de hızlanması suretiyle daha yüksek büyümelere ulaşmak mümkündür" dedi.
Türkiye'de artık parasal politikalarda bir normalleşme ve sadeleşmenin görüldüğünü belirten Bali, doğrudan politika faizinin enstrüman olarak benimsendiği, yerli, yabancı bütün paydaşların nelerin uygulandığını gördüğü bir tablonun ortaya çıktığını söyledi.
Bali, Merkez Bankası'nın da bu konuda özellikle Bakanlık ile koordinasyon içinde enflasyonda kalıcı bir düşüş görülmeden parasal duruşun değiştirilmeyeceği, gevşetilmeyeceği yönündeki beyanlarının önemli olduğunu vurgulayarak, "Bu sadece beyanda da kalmadı. Bana göre önemli olan kısmı o. Sadece söylem değildi, eyleme de döküldü. Nitekim politika faizi, kasım ayında yüzde 15, aralık toplantısıyla yüzde 17 ile bir noktaya getirildi. Bunlar piyasalarda, yatırımcılarda ve piyasa göstergelerinde olumlu bir hava yarattı. TL’nin çok hızlı değer kaybından sonra, bu kayıpların bir kısmını geri almasıyla etkilerini görmeye başladık" değerlendirmesinde bulundu.
Merkez Bankası'nın zorunlu karşılık oranlarını 200 baz puan artırmasını, Merkez Bankası'nın açıklamalarına paralel bir gidişatın sürdüğünü göstermesi açısından önemli olduğunu belirten Bali, "Ben bunun, daha çok, benimsenmiş olan politika setinin içinde uygun tarzda seçilmiş enstrüman olduğunu görüyorum. Tutarlılık devam ediyor" ifadesini kullandı.
'Bizim birlikte hareket etmeyi başarabiliyor olmamız lazım'
Adnan Bali, bankaların, bu politika setinin uygulamalarında, ekosistemin doğal sorumlu bir parçası gibi hareket etmek durumunda olduklarının altını çizerek, şunları kaydetti:
"Bizim birlikte hareket etmeyi başarabiliyor olmamız lazım. Bu koordinasyonun şu ana kadar ziyadesiyle var olduğunu düşünüyorum. Şu anda ben şahsen uygulamaların, verilen mesajların sadece sözel düzeyde değil, bizzat uygulamalarının da bu paralelde yürüdüğünü görüyorum. Ama şurası önemli, ciddi sorunlarımız da var. Bunların çözülebilmesi için biraz da hızlı başarılara, çabuk elde edilmiş kazanımlara ihtiyacımız var ki hem kredibilitemizi koruyalım hem cesaretimiz daha fazla artsın hem de bu politikaların sürdürülebilirliği oluşsun. Çünkü pandemi dahil birçok zorlayıcı faktör bir arada. Onun için özellikle bu yılın ikinci yarısındaki performansı önemli görüyorum."Kurlarda iki gündür yaşanan hareketliliğe ilişkin ise Bali, "Ben bunun biraz düzeltme ihtiyacıyla da örtüştüğünü düşünüyorum. Çünkü kolay değil, 8,50'lerden buraya geldik. Onun için buradaki hareket biraz normal. Piyasalarda bunlar olur. Günlük hareketler üzerine de bu kadar çok görüş bina etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu tür hareketlerin, reel bir ekonomik bozulmaya işaret edip etmediği ya da ondan kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair bir kanaat veya tespit önemli. Ben şu anda öyle bir şey görmüyorum. Şu ana kadar parasal sıkılaştırma işlevini görüyor" ifadelerini kullandı.
Bali, Kasım 2020 sonrasında özellikle gerçek kişilerin döviz satmaya başladıklarını, satma eğilimine girdiklerini, tüzel kişilerin döviz alımında bir yataylaşmanın söz konusu olduğunu belirterek, "Dolayısıyla normalleşmeyi görüyoruz." diye konuştu.
'Ekonomik aktivitede toparlanma devam ediyor'
Öncü göstergelerden şu anda ekonomik aktivitedeki toparlanmanın devam ettiğinin görüldüğünü vurgulayan Adnan Bali, İş Bankası için yüzde 3,5 düzeyinde bir büyüme öngördüklerini aktardı.
Bali, salgın sürecinde karşılanamayan ihtiyaçların ve ertelenmiş taleplerin devreye girmesinin söz konusu olduğuna dikkati çekerek, "Pandemi sürecinde olumlu gelişmelerle ve aynı zamanda risklerin başarılı bir şekilde yönetilmesi, yabancı sermaye hareketlerinin de hızlanması suretiyle daha yüksek büyümelere ulaşmak mümkündür." ifadesini kullandı.
'Serbest piyasa ilkelerinden sapmamalıyız'
Kontrollü bir şekilde ekonomik aktivite ivmelendiğinde sorunların çözüleceğini kaydeden Bali, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Biz bunları yönetebilecek seviyelerdeyiz. Yeter ki operasyonel ortam, finansal istikrar, iş yapma biçimimizi etkileyen ortam kötüleşmesin, kontrol edilemez halde olmasın. Burada da en önemli şey, kurum ve kurallara dayalı çalışmayı, sürekli prensip haline getirmek ve serbest piyasa ilkelerinden asla sapmamak. Serbest piyasa ilkelerinden saptığınız zaman, kısa sürede sonuç verdiğinde, bir takım olumlu şeyler oluyor gibi düşünebiliriz. Ama o sapmalar, uzun dönemde tahrip edicidir. Esas önemli olan şudur, kısa süre içerisinde sonuç vermiyor diye yargılamaksızın tahammüllü bir şekilde uygulamalarımızı sürdürebilmek. Şu anda içinde bulunduğumuz tablo bu. Hep beraber bunları çözebilmek için akıl koymalıyız ve bu ilkelerden de sapmamalıyız."
Adnan Bali, faizin tek başına bütün sorunları çözecek sihirli bir enstrüman olmadığını ifade ederek, şu değerlendirmede bulundu:
"Hatta epey yan etkileri olan bir enstrümandır. Faizin, ihtiyaç olmamasını hep temenni etmek lazım. Finansman maliyetlerini artırıyor, yatırım saikini azaltıyor, yatırımların fizibilitesini zayıflatıyor, hane halkının, güçlük içinde olan KOBİ'lerin, büyük işletmelerin ödeme kabiliyetleri üzerinde olumsuz etkiler yapıyor. Hatta bankacılık sistemine de büyük bilanço zararları veriyor. Bizim yüksek faizi benimsediğimiz ve istediğimiz gibi yaygın bir düşünce var. Aslında hiç de öyle değil. Çünkü şu gerçek unutuluyor, biz sadece faiz tahsil etmiyoruz, aynı zamanda faiz ödüyoruz. Yüksek faiz, bizim maliyetlerimizi de yükseltiyor. Net faiz marjımızın en genişlediği dönem, faizlerin düştüğü dönemdir. Zaman zaman faiz konusunda iş dünyasıyla, reel kesimle bankacılık sistemi arasında bir çıkar çatışması var gibi anlaşılır ama aslında yoktur. Sanayici, faiz artışı karşısında bizim durumumuzu anlamak istiyorsa, en çok kullandığı ham maddenin ya da girdinin fiyatı kısa süre içinde yükseldiğinde ne hale geliyorsa, biz de bilançoda o hale geliyoruz. Dolayısıyla arzu etmemiz mümkün değil. Bize tek zararı bu da değil. Kredi verdiğimiz tarafların ödeme gücünü zayıflattığı oranda, bilançomuza oradan da bir tahribat geliyor. Ağustos 2018'de faizi kemoterapiye benzetmiştim. Keşke almak zorunda kalmasanız ama vücudun bağışıklık sistemini dahi tehdit edecek şekilde sağlıklı hücrelere zarar vermeyi göze alabiliyorsunuz. Keşke bunları alma gerekleri doğmasa, biz de hep beraber finansal istikrarın içinde işlerimizi daha iyi yapabilme imkanı bulabilsek."
'Kısa vadeli bilanço gereklerimizle çelişse de bu döneme özgü yapıcı tarzda hareket etmeliyiz'
Bu dönemde bankaların da kredi, mevduat ve fiyatlama politikalarında yapıcı bir tarzda ve parasal sıkılaştırmaya uygun hareket etmesi gerektiğinin altını çizen Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Bali, "Bundan kastım şu, kısa vadeli bilanço gereklerimizle çelişse dahi bunu yapabilmek lazım. Özellikle yılın ilk yarısı için, ikinci yarıyı riske etmemek için. Peki, bu, bilanço gerekleriyle çelişse dahi hissedar değeriyle çatışır mı? Hayır, çatışmaz. Bir çeyrek, iki çeyrek ekonomik faaliyet yürüten müesseseler değiliz. Bizim için önemli olan kısa vadeli bilanço gerekleri uğruna orta, uzun vadeyi riske etmemektir. Asıl o kısa perspektiflilik demektir. Onun için de hissedar değeriyle hiç çelişmez." değerlendirmesinde bulundu. Bali, ayrıca iç talebi canlandıracak ve enflasyonist etki yapabilecek olan kredi türlerinde kontrollü bir gidişatı benimsemek gerektiğini belirtti.
Bali, Türkiye'nin ekonomisi kendisini tamir edebilen bir ekonomi olduğuna dikkati çekerek, "Bunun çok önemli bir hadise olduğunu düşünüyorum. Her durumda sorunlar olabilir. Önemli olan sorunlar çıktığında çözebilme kabiliyetinin, çözebilme dinamizminin olmasıdır. Türkiye’de bu dinamizm vardır. Bu defa geçmiştekilerden farklı olarak maalesef pandemi, Türkiye’nin kendi ekonomik dinamizmiyle bu süreçleri tamir etme imkânını elinden aldı. Onun için bundan sonraki aşılama süreci dahil pandemi sürecindeki gelişmeleri çok kritik görüyorum. Bu, bize yeniden o tamirat sürecine imkân verecek diye düşünüyorum" dedi.
'Donuk alacaklar ve yakın izlemedeki kredilerin tamamının zarar olduğunu söylemek bu işten anlamamak demektir'
Bankacılık sektöründe donuk alacaklar rakamının toplam 152 milyar lira olduğunu, yakın izlemedeki 382 milyar lira ile birlikte donuk alacaklar ve yakın izlemenin toplamda 534 milyar liralık bir büyüklüğe işaret ettiğini belirten Adnan Bali, şunları kaydetti:
"Bunların tamamının zarar niteliğinde olduğunu söylemek, bu işten anlamamak demektir. Uluslararası bankacılık standartlarına paralel bir şekilde kredi riskinde belirgin bir artışa işaret eden emareler ortaya çıktığında, biz bunları yakın izlemeye alıyoruz ve bunlara göre karşılık politikaları uygulanıyor. Şu anda yakın izlemeye alınan kredilerin yaklaşık yarısı yeniden yapılandırılmış vaziyette ve ödemeleri gecikmiş kısmı da sınırlı miktarda. Bunun önemli bir veri olduğunu düşünüyorum."
Bali, şu anda sektör genelinde yüzde 75 olan donuk alacaklar için karşılık seviyesinin Avrupa'da yüzde 45 olduğunu, yakın izleme için Türkiye'de yüzde 15 olan oranın da Avrupa'da yüzde 6 seviyesinde bulunduğunu belirterek, "Tecrübe olarak geriye doğru data incelendiğinde, yakın izlemedeki kredilerin kabaca yüzde 20’sinin sorunluya intikal ettiğine dair projeksiyonlar var. Bunları düşündüğünüz zaman, 'Biz böyle bir sorunla karşılaştığımızda ne yapacağız?' diyeceğimiz durumda değiliz. Yapacağımızı yapmış durumdayız. Ben şahsen tecrübe olarak bunu yönetebileceğimize inanıyorum. Yeter ki ekonomik iklim, bunu bozabilecek bir etki yapmasın." ifadesini kullandı.
Bali, bankanın mart ayı sonunda yapılacak Genel Kurulu'nda genel müdürlük görevinden ayrılacak olmasına ilişkin olarak şunları kaydetti:
"İş Bankası, kurallarla yönetilen bir kurum. Bizde prensip olarak icrai görevlerde 35 yıl çalışma kuralı vardır. Bu 35 yılı tamamladıktan sonra icrai göreve devam edemezsiniz. Varsa tecrübeniz, farklı şekillerde kuruma sunmaya devam edersiniz. Onun da bizde kuralları var. Yönetim Kurulu’nda benimsenmiştir. Bu çerçevede ben de, 1986 yılı aralık ayında Bankaya girmiştim, 34 yılımı tamamladım, Genel Kurul’da ayrılmanın tarih olarak çok şık olacağını düşündüğümden, böyle bir tablonun felsefesine de inandığım için ayrılma kararı aldım. Genel Kurul’da uygun görülürse, takdir edilirse Yönetim Kurulu’nda görev yapmaya devam edeceğim. Kanaatimce günlük hayatın çok yoğun temposunun dışında ve daha üstten bir çalışma biçiminin imkânlarına eriştiğimde de kurumum için daha yaratıcı çalışmalar yapabilirim."
YORUMLAR