Dijital Eczacılık Zirvesi'nde önemli konular masaya yatırıldı
Dijital Eczacılık Zirvesi-2021’de 12 bini aşkın kayıtlı katılımcıyla online olarak gerçekleştirildi.
Dijital Eczacılık Zirvesi 2021, 25- 26- 27 Mart 2021 tarihlerinde online olarak, eczacılara özel gerçekleştirildi. İzmir Eczacı Odası ve Eczacının Sesi e-Gazete işbirliği ile yapılan zirvenin yayını, özel bir yazılımla Serenas Group altyapısı ile yapıldı.
Zirvenin Düzenleme Kurulu Başkanı Ecz. Hakan Gençosmanoğlu, Dijital Eczacılık Zirvesi-2021'de 12 bini aşkın kayıtlı katılımcının olduğunu belirterek, “Toplam 52 oturumda 103 konuşmacı ve oturum başkanı ile 42 saat canlı yayın yapıldı. Sağlık, ilaç ve eczacılık alanına ilişkin bilimsel oturumların yanında, mesleki ve sosyal oturumlar da yer aldı. Programda, radyocu ve köşe yazarı Nihat Sırdar'la söyleşiler; değerli sanatçılarımız Ebru Cündübeyoğlu, Hakan Bilgin ve Hüseyin Turan ile sosyal farkındalık programları, sokak röportajları ve eczacı söyleşileri yayınlandı. İstanbul Eczacı Odası Başkanı Ecz. Cenap Sarıalioğlu, Ankara Eczacı Odası Başkanı Ecz. Taner Ercanlı, İzmir Eczacı Odası Başkanı Ecz. Tuncay Sayılkan, Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Başkanı Ecz. Nurten Saydan, zirvede yer alarak ilaç ve eczacılık gündemini değerlendirdiler.” dedi.
Zirvenin hemen ardından 29 Mart 2021 Pazartesi günü, aynı platform ve aynı yazılım programı üzerinden, özel sürprizleriyle Selçuk Ecza Deposu-As Ecza Deposu'nun Sanal Satış Etkinliği başladı. Etkinlikte 120'nin üzerinde sektör firması yer alarak eczanelere özel online satışlar gerçekleştiriyorlar. Etkinlik 11 Nisan 2021 Pazar gününe kadar devam edecek.
“Eczacılar pandemi sürecinin isimsiz kahramanlarıdır”
İzmir Eczacı Odası Başkanı ve Dijital Eczacılık Zirvesi 2021 Düzenleme Kurulu Onursal Başkanı Ecz. Tuncay Sayılkan, Covid-19 ile mücadelede acılar ve zorluklarla dolu bir yılı geride bıraktıklarını ifade ederek, “Dünyanın her tarafında olduğu gibi ülkemizde de aşılama süreçleri devam ederken mutasyona uğramış yeni tip virüsün çok daha hızlı yayılıyor olması tedirginlikleri artırıyor. Pandemi sürecinin başından bu güne sağlık çalışanları inanılmaz bir özveriyle çalışıyor, toplumun her kesiminden takdir ve saygı görüyorlar. Herkes kendince önlemler almaya, kendini korumaya ve yaşamını sağlıklı olarak sürdürmeye çalışıyor. Bağışıklık sistemini güçlendireceğine inanılan ya da virüsten koruduğu iddia edilen her ürün ve yöntem büyük ilgi görüyor. İşte bu noktada en yakın sağlık merkezleri olan eczaneler ve sağlık danışmanı kimliği ile eczacılar öne çıkıyor. Doğru ve güvenilir ürün kullanımı noktasında halka en yakın sağlık danışmanı eczacıdır söyleminin gereğini yapıyor, vatandaşı bilgilendiriyor ve doğru yönlendiriyorlar.” dedi.
“Eczacılar özveri ile çalışmaya devam ediyorlar”
Hastane, ASM ve diğer tüm sağlık merkezlerindeki yoğunluğu azaltmak için uygulamaya konan kronik hastalığı olan raporlu hastaların ilaçlarını reçetesiz olarak eczanelerden temini oldukça önemli bir görev olduğunu belirten Sayılkan, “Bu önemli uygulama ile eczanelerde oldukça ciddi oranda yoğunluk oluştu ve buna bağlı olarak eczanelerde görev yapan herkesin riski de önemli ölçüde artmış oldu. İlk vakanın duyurulduğu 11 Mart 2020 tarihinden bu yana tüm zorluklara, olası risklere ve tüm belirsizliklere karşın ülkemizin dört bir yanında özveriyle sağlık hizmeti sunan eczacılar ve eczane çalışanları virüsle mücadele sürecinin isimsiz kahramanlarıdır. Eczacılar bu zorlu süreçte eczacı odalarının imkanları ölçüsünde sağladığı destekler dışında hiç bir kurum ve kuruluştan destek görmeden büyük bir özveri ile sağlık hizmetini sürdürmüşlerdir. Meslektaşlarım eczanelerinde hem kendilerinin hem de çalışanlarının sağlığını koruyacak, güvenliğini sağlayacak önlemleri almaya çalışmışlar, kaygıları ve korkuları bir kenara bırakarak vatandaşlarımıza ilaç danışmanlığı yapmaya, sağlık hizmetini aksatmadan sürdürmeye gayret etmişlerdir.” diye konuştu.
“Bu zorlu süreci birlikte aşacağız”
Ecz. Tuncay Sayılkan, “Belki de insanlık tarihinin en zor ve en ağır şartlarının yaşandığı bu sıkıntılı dönemde insan sağlığına hizmet noktasında aldığımız eğitim ve ettiğimiz yeminin bilinci ile görevimizin başındayız. İnanıyoruz ki bu zor süreci hep birlikte ve en az kayıpla aşacağız” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir kez daha görülmüştür ki eczaneler birinci basamak sağlık hizmetinin vazgeçilmezi ve halkın en kolay ulaşabildiği sağlık merkezleri, eczacılar ise halkın en kolay ulaştığı sağlık danışmanlarıdır. Sağlık hizmetlerini daha nitelikli hale getirmek ve geleceği doğru şekillendirebilmek için önerilerimize kulak verilmeli, gerekli yasal düzenlemeler ivedilikle gerçekleştirilmelidir. Ülkemizin dört bir yanında görev yapan ve Covid-19 mücadelesinde önemli görevler üstlenen tüm meslektaşlarıma sevgilerimi gönderiyor, kaybettiğimiz meslektaşlarıma da Allah'tan rahmet diliyorum.”
“Sağlık okuryazarlığı çok önemli”
Dijital Eczacılık Zirvesi 2021 Düzenleme Kurulu Genel Sekreteri Uzm. Ecz. Özlem Demir de sağlık okuryazarlığına dikkat çekerek, “Pandemi dönemi ile birlikte net olarak anladığımız durum, toplum sağlığını korumak için sağlık okuryazarlığı konusuna eğilmeliyiz.” dedi.
Demir, “Günümüze kadar insanoğlu birçok hastalık ve salgınla karşılaşmış, çoğunun tedavisi bulunurken, birçoğunun ilerleyişinin önüne geçilmiş, ya da yavaşlatılmıştır. Son bir yıldır yaşadığımız pandemi ile sağlık sorunları artık daha geniş kitlelerin gündemindedir. Sağlık okuryazarlığı konusu ise her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır. Bilgiye çok kolay ulaşım ve bunun yanında bu bilginin ne kadar bilimsel ya da doğru olduğunun bilinememesi ve dahası istenilen ürün, ilaç, medikal malzemeye çok kolay ulaşılabilir halde olması bu konuda hızlı adımlar atılmasını öncelikli sorumluluklarımız arasındadır. Bireylerin, yaşamlarını sağlıklı sürdürebilmeleri için hasta olduklarında uygun şekilde sağlık bilgisine ulaşmaları, anlamaları ve bu bilgiye uygun davranabilmeleri önem kazanmış, bu alanda yapılan çalışmalarla sağlık okuryazarlığının geliştirilmesinin önemi anlaşılmıştır. Gelişmelerle birlikte, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'nün tanımı şöyle olmuştur: Sağlık okuryazarlığı genel okur-yazarlık ile ilişkili olup insanların yaşamları boyunca sağlık hizmetleri ile ilgili konularda kanaat geliştirmek ve karar verebilmek, sağlıklarını korumak, sürdürmek ve geliştirmek, yaşam kalitesini yükseltmek için sağlık ile ilgili bilgi kaynaklarına ulaşabilme, sağlık ile ilgili bilgileri ve mesajları doğru olarak algılama ve anlama konularındaki istekleri ve kapasiteleridir. Teknolojinin gelişimi ve yaygınlaşması ile sağlık okuryazarlığı okuma-yazma becerilerinin ötesinde sağlıklı davranışlar, ilaçların doğru kullanımı, sağlık hizmetlerinden nasıl yararlanacağını bilmek, aydınlatılmış onam formlarını anlamak ve imzalamak, özbakım ve hastalık yönetimi hakkında kararlar verebilmek, evdeki tıbbi cihazları doğru kullanabilmek, bakım veren rolünü üstelenebilmek gibi sağlık bilgilerini kavrama ve değerlendirme yetisini de getirmektedir.” diye belirtti.
Tüm bu gelişmeler ve sorumluluklarımızla birlikte sağlık okuryazarlığı kadar sağlıklı davranış biçiminin geliştirilmesinin gerektiğine dikkat çeken Demir, “Genel politikaların yanında, sağlık profesyonellerinin bu konuda oldukça katkı verebilecekleri açıktır. Ülkemizde oldukça yaygın durumda olan eczaneler ve eczacılarımızla yapılabilecek çalışmalarla, bu konuda beklenenden hızlı yol alınabilecektir. Özellikle sağlık meslek örgütlerinin bu konuda birlikte yapacağı çalışmalar, günümüzdeki karmaşayı azaltmak ve genel toplum sağlığını yükseltmek açısından kıymetli olacaktır.” dedi.
“Eczane dışı takviye ürün satışı insan sağlığını tehdit ediyor”
Dijital Eczacılık Zirvesi 2021 Düzenleme Kurulu Üyesi Ecz. Kazım Aykanat da, Eczane dışında satışı son zamanlarda daha fazla gündemde olan takviye ürünlerle ilgili açıklama yaptı.
Aykanat, “İlaç en basit tanımla etki mekanizması ile hastalığı iyileştiren, semptomları azaltan veya hastalıktan koruyan doğal, yarı sentetik veya sentetik bileşimlerdir. Gıda takviyesi dediğimiz ürünler de, aynı amaçla satılmak istenilen tablet, kapsül, ampul gibi farmasötik tüm formlar da ilaçtır. Etkinlik ve yan etkileri nedeniyle, içinde etken madde içeren tüm ürünler halk sağlığını korumak için doktor önerisi veya eczacı danışmanlığında, Sağlık Bakanlığı onay ve denetiminde, 7/24 birinci basamak sağlık hizmetini büyük bir özveri ve güvenle veren, aldığı eğitimlerle bu alanlarda uzmanlaşan, meslek etiği içerisinde önce danışanını düşünen Eczacı danışmanlığında sadece Eczanelerde satılmalıdır.” dedi.
Aykanat ayrıca, “Dijital Eczacılık Zirvesi 2021 kapsamında yaptığımız sokak röportajlarında, Halkımızın Eczacılara olan güvenini bir kez daha gözlemledik. Vatandaşlarımız ilaç ve gıda takviyelerini Eczane dışındaki satış kanallarından almayı güvenli bulmadıklarından dolayı tercih etmediklerini belirttiler.” diye konuştu.
Covid-19 pandemi sürecinde bağışıklık sistemini güçlendirmek isteyen kişilerin, vitamin ve takviye edici gıdalara yoğun ilgi gösterdiğini belirten Aykanat, “Türkiye'de bazı e-ticaret siteleri ve marketler de vatandaşların bu taleplerini fırsatçılığa çevirerek insan sağlığını adeta ticarete döker hale getiriyorlar. Eczanelerde ısı, nem gibi tüm saklanma koşulları dahil olmak üzere kayıtları itinayla tutulan, kontrollü bir şekilde gerektiğinde hastaya verilen bu ürünler; marketlerde adeta ‘fast-food”' olarak tüketime sunulması ve pazarlanması insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.” dedi.
“Online ve marketlerde vitamin ve gıda takviyesi satışı durdurulmalıdır”
Ecz. Kazım Aykanat, “İşleri sadece ‘satış' olan hangi market, hangi internet satış sitesi, hangi doğrudan satış kanalı yan etkiden bahsedecektir?, daha kaç kişi bu yüzden ölecek, kaç kişi zehirlenecek? Sağlık Bakanlığımızın acil müdahale ederek; yeni yasal düzenlemelerle, halk sağlığını korumak, ölümleri ve zehirlenmeleri azaltmak için bu ürünleri bu konuda yetkin olan sadece Eczanelerde satılmasını sağlamalıdır. Akılcı ilaç kullanım ilkeleri doğrultusunda eczacı, özel eğitim almış, ilacı hazırlama sanatını bilen ve ilaçları hastalar için sağlayan kişidir. Hasta, hasta yakını, ürünlerin olası yan etkileri, besin ve ilaç etkileşimleri konusunda bilgilendirilmelidir. Hamilelik ve emzirme dönemindeki kadınlar, çocuklar, yaşlılar, böbrek ve karaciğer yetmezliği olanlar, ilaç alerji öyküsü olanlar, takviye ve ilaç kullanımı konusunda daha dikkatli davranmalıdır. Ayrıca güvenilir olmak ve satışlarını artırmak için, Eczacılarla hiçbir alakası olmayan ürünlerin ‘Sadece Eczanelerde' diye satılmasına; havan, steteskop, tablet gibi tıp-sağlık sembollerinin kullanılmasını doğru bulmuyoruz. Bununla ilgili her türlü yasal girişimlerle engellenmesini, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere talep ediyoruz.” Diye sözlerini tamamladı.
“Hipertansiyon küresel bir salgındır”
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı ve Dijital Eczacılık Zirvesi 2021 Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Yunus Erdem de, sessiz katıl olarak adlandırılan “hipertansiyon salgınına” dikkat çekti.
Hipertansiyonun kan basıncı (tansiyon) yüksekliği olarak bilindiğini, kan basıncının yüksek olduğu kronik bir hastalık olduğunu belirten Erdem, “Yüksek tansiyon genelde belirti vermeden seyrettiği için birçok hasta yıllarca kan basıncının yüksek olduğunu bilmeden yaşamaktadır. Çoğu zaman hiçbir belirti yoktur, ancak yüksek kan basıncı tedavisiz bırakıldığında vücuttaki bütün atardamarları ve organları hasara uğratmaktadır. Bu yüzden yüksek kan basıncı sıklıkla ‘sessiz katil' olarak adlandırılır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre hipertansiyon ‘önlenebilir ölüm nedenleri' içinde 1 numaradadır. Dünyada 1,5 milyar insanda hipertansiyon vardır ve her yıl 9,4 milyon kişi hipertansiyon yüzünden ölmektedir. Kalp hastalığı, inme, böbrek hastalığı ve diyabete yol açarak, tek başına dünya genelinde ölüm riskini arttıran en önemli risk faktörüdür.” dedi.
“Pandemi sürecinde kan basıncı kontrolü azaldı”
Erdem, pandemi sürecinde eve kapanma ile birlikte hareket ve egzersiz sıklığında azalma, stres ve beslenme alışkanlıklarının değişimi ile kan basıncı kontrolünün azaldığı gözlemlendiğine de dikkat çekti. Kan basıncı yüksek bir hastada temelde iki tedavi bulunduğunu, birincisi ve belki de en önemlisinin yaşam tarzı değişiklikleri, ikincisinin de hekim tarafından reçete edilen tansiyon düşürücü ilaçlar olduğunu belirten Erdem, şöyle devam etti:
“Yaşam tarzı değişiklikleri hipertansif hastaların yanısıra kan basıncı optimal değerin üstündekilere (>120/80 mmHg) de önerilmelidir. Optimal kan basıncına sahip olanların \%30'lar düzeyinde olduğu gözönüne alındığında bu önerilerin erişkin nüfusun tamamına yapılması uygun bir yaklaşım gibi görünmektedir. Bu değişimlerin yapılabilmesi hipertansiyonun tedavisinin yanında hipertansiyonu olmayan kişilerde de hipertansiyonun ortaya çıkmasını önleyebilmektedir. Artan vücut ağırlığı ile kan basıncı yakından ilişkilidir. Bu nedenle yalnızca fazla kiloların verilmesi değil, ideal kilonun korunması da önemli bir tedavi hedefi olmalıdır.”
“Tuz tüketimini azaltmak önemli”
Ülkemizde yapılan çalışmaların tuz tüketiminin yüksek olduğunu ortaya koyduğunu belirten Prof. Dr. Yunus Erdem, “Erkeklerde ve obezlerde tuz tüketimi daha yüksektir. Bu durumun nedeninin erkeklerin kadınlara göre, obezlerin de normal kilolu olanlara daha fazla besin tüketmeleri olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca eğitim düzeyi düştükçe tuz tüketiminin de arttığı gözlenmektedir. Yüksek tuz tüketimi olan ülkemizde nedenler incelendiğinde yemekte tuzlu tercih etmek gibi kişisel yönelimlerin yanında ülkemize özgü nedenler de bulunmaktadır. Evde hazırlanan yüksek tuz içerikli yiyecekler önemli bir kaynaktır ve hasta yemeğe hiç tuz eklemese bile yüksek oranda tuz alabilmektedir. Genel olarak önerilen tuz tüketimi günlük 6 gram sodyum klorür (2,4 gr sodyum 100 mmol) civarındadır.” dedi.
“DASH diyetinin uygulanması yararlı”
1990'lı yılların sonunda yapılan ve değişik diyet kombinasyonlarının kan basıncına etkisi araştıran çalışmada kombinasyon diyeti adı verilen diyet programının, sonradan DASH (Diyetary Approach to Stop Hypertension) adını aldığını belirten Erdem, “Bu diyet yalnızca kan basıncı değil, diğer kardiyovasküler riskler için de yararlı olmaktadır. Bu diyet ile kilo kaybından bağımsız olarak kan basıncı düşmektedir. Bu tip diyet ile kan basıncının düşmesi ilk haftalardan itibaren başlamakta ve diyete devam edildiği sürece sürmektedir. Bu diyette daha fazla meyve ve sebze, tahıllar, düşük yağlı süt ürünlerinin tüketilmesi önerilir. Bu şekilde günlük potasyum ve kalsiyumun artışı sağlanmakta ve her ikisinin tüketimindeki artışın kan basıncının düşmesinde yardımcı olduğu bilinmektedir. Et olarak beyaz et denen tavuk ve balık eti öncelikle tercih edilmelidir. Ayrıca ülkemizin dünyada en büyük üreticisi olduğu fındık da kan basıncını düşürücü etkisi nedeni ile DASH diyeti kapsamına alınmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta artırılan besin öğelerinin toplam kalori miktarıdır. Artan kalori ile kilo alımı tehlikesinden kaçınılmalıdır. Kalori artırıcı etkilerinden bağımsız olarak da şekerli ürünlerden ve yüksek kolesterol içeren besinlerden uzak durulması önemlidir.”
“Fiziksel egzersiz mutlaka yapılmalı”
Düzenli fiziksel aerobik egzersizin kardiyovasküler sağlık için önemli olduğunu, ayrıca kilo vermede de rol oynayabildiğini vurgulayan Erdem, “Bunlardan bağımsız olarak kan basıncını düşürücü etkisi olduğu bilinmektedir. Yüksek efor gerektiren bir program çoğu kere hastanın egzersizi bırakması ile sonuçlanır. Günlük olarak en az 30 dakikalık yürüyüş, hafif koşu ya da bisiklet önerilebilir. Kan basıncına olumlu bir etki için haftalık toplam sürenin en az 150 dakikayı bulması önemlidir.
“Bel ağrıları ihmal edilmemeli”
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Dijital Eczacılık Zirvesi 2021 Bilimsel Kurul Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sedat Kiraz, bel ağrıları ile ilgili önemli bilgiler açıkladı.
Kiraz, “Türkiye'de yüzde 16,4 ile sağlık sistemine başvuruların başında bel ağrısı gelmektedir. Bel ağrısı en sık karşılaşılan ağrı nedenlerinin başında gelmektedir. Erişkinlerin \%80'i yaşamlarının bir döneminde en az bir kez bel bölgesinde ağrıdan yakınmaktadır. Bel ağrısı şiddetli ya da uzun süreli olduğu zaman kişilerin günlük ve iş yaşamlarını olumsuz yönde etkileyerek, yaşam kalitelerini belirgin derecede düşürebilmektedir.” dedi.
“En sık görülen türü ‘mekanik bel ağrısı'”
En sık rastlanan bel ağrısı tipi mekanik bel ağrısı olduğunu belirten Kiraz, “Mekanik bel ağrısı olan kişiler bunu genellikle zonklama veya acıma olarak tanımlamaktadırlar. Ayrıca ağrının hareketle kötüleştiğini ve istirahatle iyileştiğini belirtmektedirler. Mekanik bel ağrısı hayatınızı birçok yönden etkileyebilir ve genellikle zorlanma veya yaralanmadan kaynaklanır; ancak, mümkün olan en kısa sürede doğru tanı konması çok önemlidir. Mekanik bel ağrısı; herhangi bir yaşta başlayabilir, sabah tutukluğu 30 dakikadan kısa sürer, ağrı genellikle istirahatle iyileşir, değişken başlangıçlıdır ve hızla gelişebilir, ağrı sıklıkla yaralanma veya zorlanma ile ilişkilidir.” diye belirtti.
Bel ağrısının kaslar, bağlar gibi yumuşak dokuların zorlanması gibi basit ve geçici nedenlere bağlı olabileceği gibi, omurlar ve disklerin hastalıkları gibi daha önemli ve tedavi gerektiren nedenlerden de kaynaklanabildiğini söyleyen Kiraz, şöyle devam etti:
“Yaygın inanışın aksine, bel ağrılarının \%90'ında ağrının gerçek nedenini saptamak mümkün olmamaktadır. Çok sık görülen ve sadece bel ağrısı olarak isimlendirebileceğimiz bu tür ağrılar hemen daima 4-8 hafta içinde kendiliğinden rahatlar. Bu nedenle, erken dönemde bel ağrısının nedenlerini araştırmaya yönelik inceleme yapmanın gereği ve yararı yoktur. Bel ağrılarının çok küçük bir kısmı romatizmal hastalıklara, bazı enfeksiyon hastalıklarına, karın içerisindeki organların hastalıklarına ya da tümörlere bağlı olabilir. İleri tetkik ve tedavi gerektiren bel ağrısı nedenleri şöyle sıralanabilir; Ağrının süresi uzuyor ve şiddeti artıyorsa, bel ağrısına eşlik eden ve kısa zamanda gerilemeyen, hatta artan sinir basısı bulguları varsa (örneğin, bacakta uyuşma, his kusuru, kas güçsüzlüğü, bacakta ağırlaşma hissi, idrar kaçırma gibi), ağrı özellikle geceleri oluyorsa ya da sabah bel hareketlerinde tutukluk ile birlikte olan ağrı hareketle rahatlıyorsa; eşlik eden ateş, kilo kaybı, bel bölgesinde basmakla belirgin duyarlılık olması. Günümüzde bel bölgesini ayrıntılı olarak görüntüleyebilen bilgisayarlı tomografi (BT) ya da manyetik rezonans (MR) gibi inceleme yöntemleri bulunmasına karşın, bel ağrısı olan hastaların büyük çoğunluğunda erken dönemde bu incelemeleri yapmanın bir yararı olmamakta, hatta yanıltıcı sonuçlar alınabilmektedir. Hiç bel ağrısı olmayan sağlıklı insanların yarıya yakınında, MR ile disk hernisi ya da sinir kökü basısı şeklinde bozuklukların saptanabileceği ama bunların hiçbir yakınmaya neden olmayabileceği, dahası, bel ağrısı olan olgudaki bazı MR ve BT bulgularının da bel ağrısının gerekçeleri olmayabileceği bilinmektedir.”
Bel ağrısı tedavi edilebilir mi?
Bel ağrısına yol açan nedenlerin belirlendikten sonra, nedene yönelik girişimler dışında günlük yaşamda belin nasıl kullanılacağının öğrenilmesi, tedavinin ve ileriye yönelik korumanın en önemli öğesini oluşturduğunu belirten Kiraz, “Ağrının şiddetli olduğu dönemde ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar yarar sağlayabilir. Sanılanın aksine, ağrı nedeni ile hareketi kısıtlamak ve uzun süre istirahat etmek ağrının uzamasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, 3 günü aşan istirahat önerilmemekte ve hastaların bir an önce aktif yaşama dönmeleri tercih edilmektedir” dedi.
YORUMLAR