Bülent Kandemir: İktidar bir ülke nasıl yönetilmez dersi verdi, veriyor
CHP Alanya İlçe Başkanı Bülent Kandemir, “Mevcut iktidar 2002 yılından bu yana ülkemizin kaynaklarını heba etti. İktidar ekonomik ve bilimsel üretim yetersizliği, uluslararası ilişkilerde tutarsızlıklar ve tutarsızlıkların yarattığı büyük kırılmalar gibi yapısal sorun yumakları oluşturarak adeta “bir ülke nasıl yönetilmez” dersi verdi, veriyor” dedi.
Editör: Alanya Time - 2
08 Ekim 2024 - 16:50
CHP Alanya İlçe Başkanı Bülent Kandemir, ülkede yaşanan sorunlar üzerinden AK Parti’ye yüklendi. Kandemir, “İktidar ortakları tarafından son günlerde mealen ülkemizin hiç olmadığı kadar müreffeh bir dönem geçirdiği, ekonomik ve sosyal sorunlarını çözdüğü, toplumun özellikle sabit ve dar gelirli kesiminin ekonomik olumsuzluklardan etkilenmediği, tam tersine korunduğu, yargının bağımsızlaştığı ve dış etkilerden arındığı, özgürlükler açısından çok iyi durumda olduğu, uluslararası ilişkilerde diğer ülkelere liderlik yaptığına yönelik muhtelif beyanlarda bulunuluyor. Esasen propaganda nitelikli olduğu değerlendirilen bu beyanlara itibar etmek imkânsız. Söz konusu ifadeler gerçeği yansıtmıyor. Mevcut iktidar 2002 yılından bu yana ülkemizin kaynaklarını heba etmiş, kurtuluş mücadelesinden itibaren yapılan tüm kazanımları neredeyse bitirmiş; demokrasi, insan hakları, yasama – yürütme - yargı ilişkileri, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü, eğitimin yetersizliği, sosyal yaşamda kadın erkek eşitsizliği, hoşgörü eksiklikleri, enflasyon direnci, potansiyel büyümenin sürdürülememesi, cari açık – bütçe açığı gelgitleri, vergi yapısının bozukluğu, cari açığa neden olan ithalatın ikame edilememesi ve tasarrufların düşüklüğü, ekonomik ve bilimsel üretim yetersizliği, uluslararası ilişkilerde tutarsızlıklar ve tutarsızlıkların yarattığı büyük kırılmalar gibi yapısal sorun yumakları oluşturarak adeta “bir ülke nasıl yönetilmez” dersi vermiştir, vermektedir. Ülkemizin kronikleşen devasa sorunlarına rağmen iktidar temsilcilerinin “cambaza bak” misali gündemi değiştirmeye yönelik beyanlarına karşı bazı hususları tekraren halkımızın dikkatine sunmak zorunlu görüldü.
“EĞİTİM SİSTEMİMİZ MAALESEF ÇÖKTÜ”
Ülkemizde eğitim faaliyeti yavaş yavaş dinsel – yerel ahlak eğitimi ağırlıklı bir modele geçiriliyor. İlkokul öncesi başlatılan dini motifli eğitim, orta dereceli okullarda sadece imam hatip liselerinin teşvik edildiği bir modele dönüştü. Buralardan mezun öğrenciler, büyük bölümü akademik ve fiziki yetersizliklerle dolu, siyasi taleplere göre açılmış tabela üniversitelerine yerleştirilmekte, üniversite mezuniyeti sonrasında ise işsizler ordusuna katılıyor. Ülkemizin nitelikli iş gücü ihtiyacı had safhadadır. Buna karşın, ihtiyaç duyulan iş gücü niteliklerini haiz eğitilmiş insanımız yetersiz. Bu durum çok açık bir şekilde planlama zafiyetine işaret ediyor ve çok büyük maddi ve beşeri kayıplara yol açıyor. İktidar sürekli bakan ve müfredat değişikliği yapmakta ancak eğitimin temel rotası değiştirilmiyor. Nesiller kaybettiren bu uygulama ülkemize yapılabilecek en büyük kötülüklerden. İktidarın eğitime bakışının son örneği okulların temizlenmesine dahi engel olmak şeklinde ortaya çıktı. Basit temizlik ihtiyacını dahi çözemeyecek kadar basiretsizlik sergileniyor. Dünya uygulamalarına baktığımızda bilime, sorgulamaya ve analize yönelik eğitim modeliyle ileri gitmiş pek çok ülke örneği varken, dinsel – yerel ahlak eğitimine ağırlık veren modellerle ileri gitmiş bir ülke örneği bulunmuyor. Bu nedenle çözüm son derece basit. Analize dönük ve tümüyle bilim ağırlıklı bir eğitim modeline geçiş yapılmalı. Ekonomi politikasızlığı vatandaşlarımızın belini büktü.
“2009’DAN İTİBAREN TÜRKİYE POTANSİYELİNİN ALTINDA KALDI”
Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi 1923-2002 döneminde ortalama yüzde 5 düzeyinde büyümüştür. AK Parti’nin iktidarda olduğu 2002-2023 döneminde bu ortalama büyüme rakamına ulaşılmış olmakla birlikte, özellikle 2009 yılından itibaren cumhuriyet dönemi büyüme oranı ortalamasının altına inildi. Bir başka ifadeyle, 2009 yılından itibaren Türkiye potansiyelinin altında kaldı. Diğer taraftan 2018 yılında gerçekleşen rejim değişikliği sonrasında ekonominin var olan bütün dengelerinin bozulduğu, ekonomi yönetimine dair alınan kararların daha da bozucu etkiler yaparak krize dönüştüğü, 2023 Mayıs seçimleri sonrasında ise tamamen IMF tabanlı çözüm önerileri içeren uygulama dönemiyle Türkiye ekonomisinin bir avuç azınlık için güllük gülistanlık hale gelirken, halkın büyük çoğunluğu açısından tam bir fakirleşmeye yol açtığı müşahede ediliyor.
“TOPLUMUMUZDA SOSYAL ÇÖKÜŞ BAŞLADI”
Son yıllarda adeta aklımızı zorlayacak olaylar sıkça görülmeye başladı. Kısaca hatırlamak gerekirse ölümle tehdit edilmesine rağmen boşanması gerekçe gösterilerek koruma altına alınmayan Ayşe Paşalı eski kocası İstikbal Yetkin tarafından 11 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Mersin / Tarsus’ta okulundan evine dönen Özgecan Aslan bindiği minübüsün sürücüsü Ahmet Suphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe tarafından istismar edilmiş ve bedeni canlı canlı yakıldı. Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin ilişkisi olduğu ileri sürülen Cemal Metin Avcı tarafından hurharca katledildi. Diyarbakır Bağlar’da 8 yaşındaki Narin Güran 200 nüfuslu bir köyle öldürülmüş ve cesedi tam 19 gün sonra bir derede bulundu. Cinayet zanlıları annesi, ağabeyi dahil yakın akrabaları. İstanbul Beyoğlu’nda kriminal kayıtları sayfaları bulan 2 zanlı kendi halinde cadde kenarında duran genç bir kadına alenen tacizde bulunmuşlar, çevredekilerin müdahalesiyle kurtarılan genç kadın korkudan şikayetçi dahi olamadı.
Son olarak İstanbul Fatih’te 4 Ekim Cuma günü Semih Çelik adında kişi İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil adlı iki genç kadını vahşice öldürüp, intihar etti. Ülkemizde artık akşam eve dönmek şans haline geldi. Değindiğimiz cinayetlerin her birisi medeni bir ülkede onlarca yıl konuşulacak kadar vahşi bir şekilde işlendi. Bu örnekler dışında ülkemizde her gün uluslararası suç literatürüne girecek türden vakalar görülüyor. Artık sokakta hiç kimsenin güvenliği kalmadı. Ülkemiz, uluslaraşırı suç örgütlerinin cirit attığı, dünyanın her tarafında marjinal kabul edilecek türden suçların kolaylıkla işlendiği bir yer haline geldi. Daha acısı, kanıksanmış görünen bu durum maalesef çok açık bir şekilde sosyal çöküşe işaret ediyor.
“GÖÇMEN POLİTİKALARI HIZLA GÖZDEN GEÇİRİLMELİ”
İktidara sesleniyoruz: Eğitim modelimiz iflas etmiştir. Toplumumuz ekonomik ve sosyal olarak çöküş yaşıyor. Bu çerçevede, sıradanlaşan cinayet vakalarını azaltmak, fiziksel müdahaleleri önlemek için şu düzenlemelerin yapılması zaruri görülüyor.
Canlılara yönelik her türlü fiziksel zorlayıcı müdahalenin basit ya da ağır olmasına bakılmaksızın cinayete teşebbüs girişimi olarak kabul edileceği ve zanlıları hakkındaki yasal takibatın kamu davası olarak görüleceği bir şekilde yasal düzenleme yapılmalı ve istisnasız uygulama birliği sağlanmalıdır. Ayrıca, bu türden suçların zanlıları mutlak surette kamu denetimine alınmalı. 2012 yılında kapatılan Ruh ve Sinir Hastalıkları hastaneleri derhal tekrar açılmalı, toplum için tehlikeli olabilecek bireyler gerektiği kadar rehabilitasyona tabi tutulmalıdır. Yasal izin gerektiren bireysel ya da toplu tüm ticari veya sosyal girişimleri müteşebbisleri için psikolojik yeterlilik tespiti ve takibi zorunlu hale getirilmelidir. Ülkemize yurt dışından geçici sığınmacı, mülteci, göç ve göçmen kabulü konularındaki politikalarımız ve yasal mevzuatımız çok hızlı bir şekilde gözden geçirilmelidir.
“EĞİTİM SİSTEMİMİZ MAALESEF ÇÖKTÜ”
Ülkemizde eğitim faaliyeti yavaş yavaş dinsel – yerel ahlak eğitimi ağırlıklı bir modele geçiriliyor. İlkokul öncesi başlatılan dini motifli eğitim, orta dereceli okullarda sadece imam hatip liselerinin teşvik edildiği bir modele dönüştü. Buralardan mezun öğrenciler, büyük bölümü akademik ve fiziki yetersizliklerle dolu, siyasi taleplere göre açılmış tabela üniversitelerine yerleştirilmekte, üniversite mezuniyeti sonrasında ise işsizler ordusuna katılıyor. Ülkemizin nitelikli iş gücü ihtiyacı had safhadadır. Buna karşın, ihtiyaç duyulan iş gücü niteliklerini haiz eğitilmiş insanımız yetersiz. Bu durum çok açık bir şekilde planlama zafiyetine işaret ediyor ve çok büyük maddi ve beşeri kayıplara yol açıyor. İktidar sürekli bakan ve müfredat değişikliği yapmakta ancak eğitimin temel rotası değiştirilmiyor. Nesiller kaybettiren bu uygulama ülkemize yapılabilecek en büyük kötülüklerden. İktidarın eğitime bakışının son örneği okulların temizlenmesine dahi engel olmak şeklinde ortaya çıktı. Basit temizlik ihtiyacını dahi çözemeyecek kadar basiretsizlik sergileniyor. Dünya uygulamalarına baktığımızda bilime, sorgulamaya ve analize yönelik eğitim modeliyle ileri gitmiş pek çok ülke örneği varken, dinsel – yerel ahlak eğitimine ağırlık veren modellerle ileri gitmiş bir ülke örneği bulunmuyor. Bu nedenle çözüm son derece basit. Analize dönük ve tümüyle bilim ağırlıklı bir eğitim modeline geçiş yapılmalı. Ekonomi politikasızlığı vatandaşlarımızın belini büktü.
“2009’DAN İTİBAREN TÜRKİYE POTANSİYELİNİN ALTINDA KALDI”
Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi 1923-2002 döneminde ortalama yüzde 5 düzeyinde büyümüştür. AK Parti’nin iktidarda olduğu 2002-2023 döneminde bu ortalama büyüme rakamına ulaşılmış olmakla birlikte, özellikle 2009 yılından itibaren cumhuriyet dönemi büyüme oranı ortalamasının altına inildi. Bir başka ifadeyle, 2009 yılından itibaren Türkiye potansiyelinin altında kaldı. Diğer taraftan 2018 yılında gerçekleşen rejim değişikliği sonrasında ekonominin var olan bütün dengelerinin bozulduğu, ekonomi yönetimine dair alınan kararların daha da bozucu etkiler yaparak krize dönüştüğü, 2023 Mayıs seçimleri sonrasında ise tamamen IMF tabanlı çözüm önerileri içeren uygulama dönemiyle Türkiye ekonomisinin bir avuç azınlık için güllük gülistanlık hale gelirken, halkın büyük çoğunluğu açısından tam bir fakirleşmeye yol açtığı müşahede ediliyor.
“TOPLUMUMUZDA SOSYAL ÇÖKÜŞ BAŞLADI”
Son yıllarda adeta aklımızı zorlayacak olaylar sıkça görülmeye başladı. Kısaca hatırlamak gerekirse ölümle tehdit edilmesine rağmen boşanması gerekçe gösterilerek koruma altına alınmayan Ayşe Paşalı eski kocası İstikbal Yetkin tarafından 11 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Mersin / Tarsus’ta okulundan evine dönen Özgecan Aslan bindiği minübüsün sürücüsü Ahmet Suphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe tarafından istismar edilmiş ve bedeni canlı canlı yakıldı. Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin ilişkisi olduğu ileri sürülen Cemal Metin Avcı tarafından hurharca katledildi. Diyarbakır Bağlar’da 8 yaşındaki Narin Güran 200 nüfuslu bir köyle öldürülmüş ve cesedi tam 19 gün sonra bir derede bulundu. Cinayet zanlıları annesi, ağabeyi dahil yakın akrabaları. İstanbul Beyoğlu’nda kriminal kayıtları sayfaları bulan 2 zanlı kendi halinde cadde kenarında duran genç bir kadına alenen tacizde bulunmuşlar, çevredekilerin müdahalesiyle kurtarılan genç kadın korkudan şikayetçi dahi olamadı.
Son olarak İstanbul Fatih’te 4 Ekim Cuma günü Semih Çelik adında kişi İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil adlı iki genç kadını vahşice öldürüp, intihar etti. Ülkemizde artık akşam eve dönmek şans haline geldi. Değindiğimiz cinayetlerin her birisi medeni bir ülkede onlarca yıl konuşulacak kadar vahşi bir şekilde işlendi. Bu örnekler dışında ülkemizde her gün uluslararası suç literatürüne girecek türden vakalar görülüyor. Artık sokakta hiç kimsenin güvenliği kalmadı. Ülkemiz, uluslaraşırı suç örgütlerinin cirit attığı, dünyanın her tarafında marjinal kabul edilecek türden suçların kolaylıkla işlendiği bir yer haline geldi. Daha acısı, kanıksanmış görünen bu durum maalesef çok açık bir şekilde sosyal çöküşe işaret ediyor.
“GÖÇMEN POLİTİKALARI HIZLA GÖZDEN GEÇİRİLMELİ”
İktidara sesleniyoruz: Eğitim modelimiz iflas etmiştir. Toplumumuz ekonomik ve sosyal olarak çöküş yaşıyor. Bu çerçevede, sıradanlaşan cinayet vakalarını azaltmak, fiziksel müdahaleleri önlemek için şu düzenlemelerin yapılması zaruri görülüyor.
Canlılara yönelik her türlü fiziksel zorlayıcı müdahalenin basit ya da ağır olmasına bakılmaksızın cinayete teşebbüs girişimi olarak kabul edileceği ve zanlıları hakkındaki yasal takibatın kamu davası olarak görüleceği bir şekilde yasal düzenleme yapılmalı ve istisnasız uygulama birliği sağlanmalıdır. Ayrıca, bu türden suçların zanlıları mutlak surette kamu denetimine alınmalı. 2012 yılında kapatılan Ruh ve Sinir Hastalıkları hastaneleri derhal tekrar açılmalı, toplum için tehlikeli olabilecek bireyler gerektiği kadar rehabilitasyona tabi tutulmalıdır. Yasal izin gerektiren bireysel ya da toplu tüm ticari veya sosyal girişimleri müteşebbisleri için psikolojik yeterlilik tespiti ve takibi zorunlu hale getirilmelidir. Ülkemize yurt dışından geçici sığınmacı, mülteci, göç ve göçmen kabulü konularındaki politikalarımız ve yasal mevzuatımız çok hızlı bir şekilde gözden geçirilmelidir.
YORUMLAR