ATO BAŞKANI BARAN: "TİCARETİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL ENFLASYON"
“ENFLASYON MUHASEBESİ” ATO’DA KONUŞULDU… “ENFLASYON DÜZELTMESİ ENFLASYON MUHASEBESİ MİDİR?” PANELİ ATO EV SAHİPLİĞİNDE YAPILDI.
Editör: Alanya Time - 1
18 Nisan 2024 - 11:03
18 Nisan 2024- Ankara Ticaret Odası’nın (ATO), İstanbul Gedik Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve Atılım Üniversitesi işbirliğinde düzenlediği, enflasyon düzeltmesi uygulamasının avantajları, dezavantajları ve hukuki boyutlarıyla ele alındığı “Enflasyon Düzeltmesi, Enflasyon Muhasebesi Midir?” paneli ATO Meclis Salonu’nda yapıldı.
Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran ve İstanbul Gedik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kesik’in açılış konuşmalarını yaptığı paneli Ankara Vergi Dairesi Başkanı Yüksel Duman ile Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Başkanı Ali Şeref Acar, ATO Meclis ve Komite Üyeleri ile çok sayıda mali müşavir izledi.
-“SATTIĞIMIZ ÜRÜNÜ YERİNE KOYAMIYORUZ”-
ATO Başkanı Baran, enflasyonun sadece Türkiye’de değil dünyada ticaretin sağlıklı işlemesini engelleyen nedenlerden biri olduğuna dikkat çekerek başladığı konuşmasında, “Ticaretin önündeki en büyük sıkıntı belirsizlik ortamı, belirsizliğin de nedeni enflasyon. Sattığımız bir ürünü, aynı fiyattan yerine koyamıyoruz. Sattığımız ürünü yeniden alırken satış fiyatının bile üzerinde almaya başladık. Ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Görünürde yüksek karlar elde ediyoruz ve bu görüntü nedeniyle hak etmediğimiz vergilerle karşı karşıyayız. Çok para kazandığımız görüntüsü gerçek değil, sanal bir karlılıkla karşı karşıyayız. Bu fiktif kar nedeniyle vergiyle muhatap olmamamız gerekiyor” dedi.
Baran, enflasyonun iş dünyasını etkileyen sonuçlar ortaya çıkardığını, krediye ulaşmakta ve neredeyse tek ödeme aracı haline gelen kredi kartı konusunda sorun yaşadıklarını anlattı. Baran, “Hep birlikte geçici olan bu sıkıntılara katlanıp, en kısa sürede enflasyon derdinden ve beraberindeki sorunlardan uzaklaşmayı bekliyoruz.” dedi. Enflasyon muhasebesinin sanal karları görünür hale getirerek vergi yükünü azaltacağı ümidiyle talep edildiğini kaydeden Baran, “Bütün amaç yıllardan beridir söylediğimiz gibi verginin tabana yayılarak, adaletli hale gelmesi.” diye konuştu. Baran, Başkent, Atılım ve İstanbul Gedik Üniversiteleri ile birlikte gerçekleştirdikleri panelin, enflasyon muhasebesi konusunda iş dünyasının daha fazla bilgilenmesine katkı sağlamasını hedeflediklerini anlattı. Baran, “Ekonomik büyüme ve gelişmeyi sağlayabilmek için verginin iş dünyasının rekabet düzeyini yükseltecek ve ekonomik büyümeye zemin hazırlayacak bir nitelikte ve oranda olması gerektiği kanaatindeyiz” dedi. Baran, panelin üyelerin yararlanması amacıyla yayın haline getirileceğini de kaydetti.
-TÜRKİYE’DE İLK 2004 YILINDA UYGULANDI-
İstanbul Gedik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kesik de açılışta yaptığı konuşmada, enflasyon muhasebesinin Türkiye’de ilk olarak 2004 yılında bir yıllığına uygulandığını, o yıl Maliye Bakanı merhum Kemal Unakıtan’ın kazanılmayan paranın vergisinin alınmayacağını söylediğini hatırlatarak, söz konusu yılda gelir ve kurumlar vergisinde yüzde 10 ila 15 civarında artış görüldüğünü kaydetti. Kesik, “Bir tarafta kazanılmayan paranın vergisini almayacağız söylemi öbür tarafta da vergi gelirlerinde artış var. Burada çelişki var gibi gözüküyor. Detaylarını bugün panelde öğreneceğiz. Panelden çıkacak sonuçlar uygulamaya ışık tutacaktır” diye konuştu
Panelin açılışına Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Serkan Eryılmaz da bir mesajla katıldı.
-“BORÇSUZ VE TEKNİK İFLASI OLMAYAN FİRMA NEREDEYSE YOK”-
Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nalan Akdoğan, Ankara YMMO E. Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Sakıp Şeker, İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Yeminli Mali Müşavir Nazmi Karyağdı ve ATO 65 No’lu Danışmanlık Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Soner Ülgen birer sunum yaptı.
Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saygılıoğlu, ATO Başkanı Baran’ın bir iş insanı olarak enflasyon muhasebesi konusunda iş insanlarının beklentisini yalın bir şekilde aktardığını ifade ederek başladığı konuşmasında, 2024 yılında devletin indirim, istisna ve muafiyetler yoluyla 2,3 trilyon lira vergiden vazgeçtiğini söyledi. Enflasyon muhasebesi uygulamasının borçlu firmalara vergi yükü çıkartabileceğine dair görüşler olduğunu aktaran Saygılıoğlu, “Borçsuz firma yok, teknik iflası olmayan firma neredeyse yok. Bu konuların ilerleyen süreçte iş dünyasının dolayısıyla siyasetin de önüne geleceğini tahmin ediyorum” dedi. Saygılıoğlu, konuşmasında vergi affı uygulamalarını da eleştirdi.
-ARJANTİN TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMASI-
İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi, Yeminli Mali Müşavir Nazmi Karyağdı da yüksek enflasyonun yaşandığı Arjantin’in enflasyon muhasebesi konusundaki tecrübelerini Türkiye ile kıyaslayan bir konuşma yaptı. Enflasyon muhasebesinin paranın satın alma gücündeki aşınmayı gidererek, mali tabloların gerçek hale getirilmesi olduğunu kaydeden Karyağdı, iş dünyasının enflasyon muhasebesini daha az vergi verilmesine yol açacak bir müessese olarak algıladığını söyledi. 2004 yılında belirli bir limitin üzerine uygulanması nedeniyle enflasyon muhasebesi sisteminin tam olarak anlaşılamadığını belirten Karyağdı, enflasyon muhasebesi sisteminin enflasyonu önleme aracı olmadığını, işletmelerin üzerindeki enflasyonun oluşturduğu olumsuz etkilerin tamamını ortadan kaldıramayacağını, esas amacın enflasyonist ortamda işletme yöneticilerinin doğru karar alabileceği veriyi ortaya koyabilmek olduğunu anlattı.
Geçici vergi ve stopaj uygulamasının yanı sıra vergi tarifelerinin, vergi cezalarının yeniden değerleme oranı ile güncellenmesinin bir anlamda devletin kamu gelirleri için yaptığı enflasyon düzeltmesi olduğuna dikkat çeken Karyağdı, işletmelerin 2027 yılı sonuna kadar enflasyon düzeltmesi sistemine tabi olacağını aktardı. Arjantin ülke örneği hakkında bilgiler veren Karyağdı, yüzde 100 oranlarında enflasyon yaşanan Arjantin’de 2018’e kadar vergisel enflasyon düzeltmesi uygulanmadığını kaydetti. Karyağdı, sistemin Arjantin’de uygulamasının iyi bir örnek teşkil etmeyeceğine dair yorum yaptığı konuşmasında Türkiye’de muhasebe sisteminin ileri düzeyde olduğunu söyledi.
ATO’nun Danışmanlık Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Soner Ülgen de konuşmasında enflasyon düzeltmesinin bilançolar üzerindeki etkisini anlattı. Aynı sektörde olan şirketlerin bilançolarının farklı olması nedeniyle enflasyon muhasebesi uygulaması sonrası çıkan sonuçların farklı olacağını anlatan Ülgen, “Bazı bilançolarda zarardan gelir etkisi doğar, bazı bilançolarda da zarar etkisi oluşur” dedi. Ülgen, kar eden işletmelerin enflasyon muhasebesi uygulamasıyla zarar etmesi durumunda kar dağıtımı konusunun da sorun haline geleceğini anlattı. Ülgen, kamu ihalelerine giren işletmeler için düzeltilmiş mi yoksa düzeltilmemiş bilançolar mı dikkate alınacağının henüz bilinmediğini de aktardı.
Konuyu örnekleriyle detaylandıran Ülgen, inşaat sektöründe dış kaynak kullanılarak yapılan inşaatlarda, yatırım aşamasında veya stoka alınma aşamalarında da aktif değerlerin gelir etkisi oluşturacağını ve satılmamış gayrimenkullerden vergi yükümlülüğü doğacağını da sözlerine ekledi.
-“ENFLASYON DÜZELTMESİ SERVET VERGİSİ NİTELİĞİ TAŞIYOR”-
Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Eski Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Sakıp Şeker de konuşmasında, enflasyon düzeltmesinin yerel paranın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle finansal tablolardaki etkiyi gidermeyi amaçlayan bir düzenleme olduğunu söyledi. Bilançoların enflasyon muhasebesine tabi tutulmasında Vergi Usul Kanunu’nun ilgili maddesi uyarınca çıkartılan 555 sayılı tebliğ ve 165 numaralı Vergi Sirküleri esas alındığını hatırlatan Şeker, TMS-29 Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama Standardıyla da bilançoların düzenlenebileceğini söyledi. İki standart arasındaki farklar hakkında bilgi veren Şeker, bu süreçte mükelleflerin enflasyon düzenlemesi nedeniyle vergi ödeyip ödemeyeceği konusunda endişelendiği kaydetti. Şeker, “Parasal olmayan kıymetlerini öz kaynakları ile karşılamayan işletmeler, enflasyon nedeniyle varlıklarında meydana gelen artışlar nedeniyle ilerde ödemek zorunda kalacakları vergiyi daha erken ödemek zorunda kalabilecektir. Örneğin 2020 yılında banka kredisi kullanarak arsa satın alan bir işletme 2024 yılında arsanın değer artışı nedeniyle enflasyon vergisi ödemek zorunda kalabilecektir. Koyduğu sermeyenin getirisinden daha fazla miktarda bir değer artışına sahip olan işletme söz konusu değer artışının vergisini ödeyecektir. Bu yönüyle enflasyon düzeltmesi bir nevi ‘servet vergisi’ niteliği taşımaktadır. Ortada nakit yaratılmadığı halde nakit çıkışına neden olan vergi yükümlülüğü söz konusu olabilecektir. Bu suretle enflasyon nedeniyle bozulan gelir dağılımı kısmen de olsa düzeltilmiş olacaktır” dedi.
Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nalan Akdoğan da konuşmasında, yüksek enflasyon dönemlerinde finansal tablolardaki verilerin gerçeği göstermemesi nedeniyle düzeltilmesi gerektiğini belirterek, uluslararası muhasebe standartlarının uygulanması durumunda hâlihazırda yaşanan sorunların yaşanmayacağını söyledi. Enflasyon karı veya zararını ortaya çıkartanın net parasal pozisyondaki satın alma gücü kaybı veya kazancı olduğunu kaydeden Akdoğan, “İşadamı net parasal pozisyonundan dolayı kazançlıyım demiyor, aktifimdeki değerlerden dolayı vergi ödüyorum diyor. İşletme aktifteki varlığını finanse ederken öz kaynaklarıyla etmişse sorun yok, kendisini enflasyondan korumuş demektir. Ama borçla yapmış ve parasal olmayan kaleme yatırım yapmışsa böyle bir durumda kar ortaya çıkacaktır. Yüksek enflasyon döneminde bir şirketin finansal tablosunun etkilenişi sahip olduğu varlıklarla ilgilidir. Eğer parasal olmayan kalem daha çoksa yani kaynağını enflasyona karşı kendini koruyan değerlere yatırmışsa o şirket enflasyondan zarar etmez. Çünkü kendini koruyan bir şirkettir. Ama yok eğer parasal kalemlere yatırım yapmışsa o zaman işletmeyi bir zarar bekleyecek demektir” dedi.
Şirketlerin maddi duran varlık alarak, stok yaparak enflasyondan kendisini koruyabildiğini anlatan Akdoğan, “Diyelim ki 100 liraya aldığınız bir stoku 150 liraya satıyorsunuz. Biz buna 50 lira kar diyoruz. Oysa aynı stoku yerine koymak için 140 lira harcanacaksa o zaman aradaki 50 liralık karın 40 lirası elde bulundurma kazancıdır. Dolayısıyla bunların ayrıntılı olarak hesap edilmesi gerekiyor. Bu da bize yerine koyma maliyetini gündeme getiriyor” diye konuştu.
Enflasyon muhasebesi uygulamalarına bakıldığında İngiltere’nin perakende eşya fiyat endeksini kullanarak düzeltme gerçekleştirdiğini örnek veren Akdoğan, Amerika, Arjantin ve Peru’nun genel fiyat düzeyi uyguladığını söyledi. Akdoğan, enflasyon düzenlemesi uygulamasında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın üretici fiyat endeksini SPK ve Kamu Gözetim Kurulu’nun da tüketici fiyat endeksini baz aldığını kaydetti.
Katılımcılarının sorularının da cevaplandığı panelin ardından, Ankara Vergi Dairesi Başkanı Yüksel Duman, ATO 65 No’lu Danışmanlık Hizmetleri Meslek Komitesi Meclis Üyesi Ahmet Gültan, Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Başkanı Ali Şeref Acar tarafından panelistlere birer plaket takdim edildi.
Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran ve İstanbul Gedik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kesik’in açılış konuşmalarını yaptığı paneli Ankara Vergi Dairesi Başkanı Yüksel Duman ile Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Başkanı Ali Şeref Acar, ATO Meclis ve Komite Üyeleri ile çok sayıda mali müşavir izledi.
-“SATTIĞIMIZ ÜRÜNÜ YERİNE KOYAMIYORUZ”-
ATO Başkanı Baran, enflasyonun sadece Türkiye’de değil dünyada ticaretin sağlıklı işlemesini engelleyen nedenlerden biri olduğuna dikkat çekerek başladığı konuşmasında, “Ticaretin önündeki en büyük sıkıntı belirsizlik ortamı, belirsizliğin de nedeni enflasyon. Sattığımız bir ürünü, aynı fiyattan yerine koyamıyoruz. Sattığımız ürünü yeniden alırken satış fiyatının bile üzerinde almaya başladık. Ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Görünürde yüksek karlar elde ediyoruz ve bu görüntü nedeniyle hak etmediğimiz vergilerle karşı karşıyayız. Çok para kazandığımız görüntüsü gerçek değil, sanal bir karlılıkla karşı karşıyayız. Bu fiktif kar nedeniyle vergiyle muhatap olmamamız gerekiyor” dedi.
Baran, enflasyonun iş dünyasını etkileyen sonuçlar ortaya çıkardığını, krediye ulaşmakta ve neredeyse tek ödeme aracı haline gelen kredi kartı konusunda sorun yaşadıklarını anlattı. Baran, “Hep birlikte geçici olan bu sıkıntılara katlanıp, en kısa sürede enflasyon derdinden ve beraberindeki sorunlardan uzaklaşmayı bekliyoruz.” dedi. Enflasyon muhasebesinin sanal karları görünür hale getirerek vergi yükünü azaltacağı ümidiyle talep edildiğini kaydeden Baran, “Bütün amaç yıllardan beridir söylediğimiz gibi verginin tabana yayılarak, adaletli hale gelmesi.” diye konuştu. Baran, Başkent, Atılım ve İstanbul Gedik Üniversiteleri ile birlikte gerçekleştirdikleri panelin, enflasyon muhasebesi konusunda iş dünyasının daha fazla bilgilenmesine katkı sağlamasını hedeflediklerini anlattı. Baran, “Ekonomik büyüme ve gelişmeyi sağlayabilmek için verginin iş dünyasının rekabet düzeyini yükseltecek ve ekonomik büyümeye zemin hazırlayacak bir nitelikte ve oranda olması gerektiği kanaatindeyiz” dedi. Baran, panelin üyelerin yararlanması amacıyla yayın haline getirileceğini de kaydetti.
-TÜRKİYE’DE İLK 2004 YILINDA UYGULANDI-
İstanbul Gedik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kesik de açılışta yaptığı konuşmada, enflasyon muhasebesinin Türkiye’de ilk olarak 2004 yılında bir yıllığına uygulandığını, o yıl Maliye Bakanı merhum Kemal Unakıtan’ın kazanılmayan paranın vergisinin alınmayacağını söylediğini hatırlatarak, söz konusu yılda gelir ve kurumlar vergisinde yüzde 10 ila 15 civarında artış görüldüğünü kaydetti. Kesik, “Bir tarafta kazanılmayan paranın vergisini almayacağız söylemi öbür tarafta da vergi gelirlerinde artış var. Burada çelişki var gibi gözüküyor. Detaylarını bugün panelde öğreneceğiz. Panelden çıkacak sonuçlar uygulamaya ışık tutacaktır” diye konuştu
Panelin açılışına Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Serkan Eryılmaz da bir mesajla katıldı.
-“BORÇSUZ VE TEKNİK İFLASI OLMAYAN FİRMA NEREDEYSE YOK”-
Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nalan Akdoğan, Ankara YMMO E. Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Sakıp Şeker, İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Yeminli Mali Müşavir Nazmi Karyağdı ve ATO 65 No’lu Danışmanlık Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Soner Ülgen birer sunum yaptı.
Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saygılıoğlu, ATO Başkanı Baran’ın bir iş insanı olarak enflasyon muhasebesi konusunda iş insanlarının beklentisini yalın bir şekilde aktardığını ifade ederek başladığı konuşmasında, 2024 yılında devletin indirim, istisna ve muafiyetler yoluyla 2,3 trilyon lira vergiden vazgeçtiğini söyledi. Enflasyon muhasebesi uygulamasının borçlu firmalara vergi yükü çıkartabileceğine dair görüşler olduğunu aktaran Saygılıoğlu, “Borçsuz firma yok, teknik iflası olmayan firma neredeyse yok. Bu konuların ilerleyen süreçte iş dünyasının dolayısıyla siyasetin de önüne geleceğini tahmin ediyorum” dedi. Saygılıoğlu, konuşmasında vergi affı uygulamalarını da eleştirdi.
-ARJANTİN TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMASI-
İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi, Yeminli Mali Müşavir Nazmi Karyağdı da yüksek enflasyonun yaşandığı Arjantin’in enflasyon muhasebesi konusundaki tecrübelerini Türkiye ile kıyaslayan bir konuşma yaptı. Enflasyon muhasebesinin paranın satın alma gücündeki aşınmayı gidererek, mali tabloların gerçek hale getirilmesi olduğunu kaydeden Karyağdı, iş dünyasının enflasyon muhasebesini daha az vergi verilmesine yol açacak bir müessese olarak algıladığını söyledi. 2004 yılında belirli bir limitin üzerine uygulanması nedeniyle enflasyon muhasebesi sisteminin tam olarak anlaşılamadığını belirten Karyağdı, enflasyon muhasebesi sisteminin enflasyonu önleme aracı olmadığını, işletmelerin üzerindeki enflasyonun oluşturduğu olumsuz etkilerin tamamını ortadan kaldıramayacağını, esas amacın enflasyonist ortamda işletme yöneticilerinin doğru karar alabileceği veriyi ortaya koyabilmek olduğunu anlattı.
Geçici vergi ve stopaj uygulamasının yanı sıra vergi tarifelerinin, vergi cezalarının yeniden değerleme oranı ile güncellenmesinin bir anlamda devletin kamu gelirleri için yaptığı enflasyon düzeltmesi olduğuna dikkat çeken Karyağdı, işletmelerin 2027 yılı sonuna kadar enflasyon düzeltmesi sistemine tabi olacağını aktardı. Arjantin ülke örneği hakkında bilgiler veren Karyağdı, yüzde 100 oranlarında enflasyon yaşanan Arjantin’de 2018’e kadar vergisel enflasyon düzeltmesi uygulanmadığını kaydetti. Karyağdı, sistemin Arjantin’de uygulamasının iyi bir örnek teşkil etmeyeceğine dair yorum yaptığı konuşmasında Türkiye’de muhasebe sisteminin ileri düzeyde olduğunu söyledi.
ATO’nun Danışmanlık Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Soner Ülgen de konuşmasında enflasyon düzeltmesinin bilançolar üzerindeki etkisini anlattı. Aynı sektörde olan şirketlerin bilançolarının farklı olması nedeniyle enflasyon muhasebesi uygulaması sonrası çıkan sonuçların farklı olacağını anlatan Ülgen, “Bazı bilançolarda zarardan gelir etkisi doğar, bazı bilançolarda da zarar etkisi oluşur” dedi. Ülgen, kar eden işletmelerin enflasyon muhasebesi uygulamasıyla zarar etmesi durumunda kar dağıtımı konusunun da sorun haline geleceğini anlattı. Ülgen, kamu ihalelerine giren işletmeler için düzeltilmiş mi yoksa düzeltilmemiş bilançolar mı dikkate alınacağının henüz bilinmediğini de aktardı.
Konuyu örnekleriyle detaylandıran Ülgen, inşaat sektöründe dış kaynak kullanılarak yapılan inşaatlarda, yatırım aşamasında veya stoka alınma aşamalarında da aktif değerlerin gelir etkisi oluşturacağını ve satılmamış gayrimenkullerden vergi yükümlülüğü doğacağını da sözlerine ekledi.
-“ENFLASYON DÜZELTMESİ SERVET VERGİSİ NİTELİĞİ TAŞIYOR”-
Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Eski Başkanı, Yeminli Mali Müşavir Sakıp Şeker de konuşmasında, enflasyon düzeltmesinin yerel paranın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle finansal tablolardaki etkiyi gidermeyi amaçlayan bir düzenleme olduğunu söyledi. Bilançoların enflasyon muhasebesine tabi tutulmasında Vergi Usul Kanunu’nun ilgili maddesi uyarınca çıkartılan 555 sayılı tebliğ ve 165 numaralı Vergi Sirküleri esas alındığını hatırlatan Şeker, TMS-29 Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama Standardıyla da bilançoların düzenlenebileceğini söyledi. İki standart arasındaki farklar hakkında bilgi veren Şeker, bu süreçte mükelleflerin enflasyon düzenlemesi nedeniyle vergi ödeyip ödemeyeceği konusunda endişelendiği kaydetti. Şeker, “Parasal olmayan kıymetlerini öz kaynakları ile karşılamayan işletmeler, enflasyon nedeniyle varlıklarında meydana gelen artışlar nedeniyle ilerde ödemek zorunda kalacakları vergiyi daha erken ödemek zorunda kalabilecektir. Örneğin 2020 yılında banka kredisi kullanarak arsa satın alan bir işletme 2024 yılında arsanın değer artışı nedeniyle enflasyon vergisi ödemek zorunda kalabilecektir. Koyduğu sermeyenin getirisinden daha fazla miktarda bir değer artışına sahip olan işletme söz konusu değer artışının vergisini ödeyecektir. Bu yönüyle enflasyon düzeltmesi bir nevi ‘servet vergisi’ niteliği taşımaktadır. Ortada nakit yaratılmadığı halde nakit çıkışına neden olan vergi yükümlülüğü söz konusu olabilecektir. Bu suretle enflasyon nedeniyle bozulan gelir dağılımı kısmen de olsa düzeltilmiş olacaktır” dedi.
Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nalan Akdoğan da konuşmasında, yüksek enflasyon dönemlerinde finansal tablolardaki verilerin gerçeği göstermemesi nedeniyle düzeltilmesi gerektiğini belirterek, uluslararası muhasebe standartlarının uygulanması durumunda hâlihazırda yaşanan sorunların yaşanmayacağını söyledi. Enflasyon karı veya zararını ortaya çıkartanın net parasal pozisyondaki satın alma gücü kaybı veya kazancı olduğunu kaydeden Akdoğan, “İşadamı net parasal pozisyonundan dolayı kazançlıyım demiyor, aktifimdeki değerlerden dolayı vergi ödüyorum diyor. İşletme aktifteki varlığını finanse ederken öz kaynaklarıyla etmişse sorun yok, kendisini enflasyondan korumuş demektir. Ama borçla yapmış ve parasal olmayan kaleme yatırım yapmışsa böyle bir durumda kar ortaya çıkacaktır. Yüksek enflasyon döneminde bir şirketin finansal tablosunun etkilenişi sahip olduğu varlıklarla ilgilidir. Eğer parasal olmayan kalem daha çoksa yani kaynağını enflasyona karşı kendini koruyan değerlere yatırmışsa o şirket enflasyondan zarar etmez. Çünkü kendini koruyan bir şirkettir. Ama yok eğer parasal kalemlere yatırım yapmışsa o zaman işletmeyi bir zarar bekleyecek demektir” dedi.
Şirketlerin maddi duran varlık alarak, stok yaparak enflasyondan kendisini koruyabildiğini anlatan Akdoğan, “Diyelim ki 100 liraya aldığınız bir stoku 150 liraya satıyorsunuz. Biz buna 50 lira kar diyoruz. Oysa aynı stoku yerine koymak için 140 lira harcanacaksa o zaman aradaki 50 liralık karın 40 lirası elde bulundurma kazancıdır. Dolayısıyla bunların ayrıntılı olarak hesap edilmesi gerekiyor. Bu da bize yerine koyma maliyetini gündeme getiriyor” diye konuştu.
Enflasyon muhasebesi uygulamalarına bakıldığında İngiltere’nin perakende eşya fiyat endeksini kullanarak düzeltme gerçekleştirdiğini örnek veren Akdoğan, Amerika, Arjantin ve Peru’nun genel fiyat düzeyi uyguladığını söyledi. Akdoğan, enflasyon düzenlemesi uygulamasında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın üretici fiyat endeksini SPK ve Kamu Gözetim Kurulu’nun da tüketici fiyat endeksini baz aldığını kaydetti.
Katılımcılarının sorularının da cevaplandığı panelin ardından, Ankara Vergi Dairesi Başkanı Yüksel Duman, ATO 65 No’lu Danışmanlık Hizmetleri Meslek Komitesi Meclis Üyesi Ahmet Gültan, Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Başkanı Ali Şeref Acar tarafından panelistlere birer plaket takdim edildi.
YORUMLAR