Hindistan'a Hükmeden Türk Kadın Sultan: Raziye Begüm
Raziye Begüm, Hindistan tarihinin 'ilk ve yegâne Türk Kadın Hükümdar'ı olarak bilinmektedir. Diğer bir deyişle o Güney Asya'nın 'ilk ve Dehli Sultanlığı'nın tek kadın hükümdarı'dır. Raziye Begüm, tahtta kaldığı zamanlarda devlet idaresi için büyük özveride bulunmuş; hükümdar olsa dahi nihayette bir kadın olmanın verdiği nezaket ve zarafetle devleti bir kadının da yönetebileceğini göstermiştir.
İslâm dünyasında hükümdarlık yapan kadın sayısı oldukça azdır. Raziye Begüm Sultan, Hindistan coğrafyasında varlığını sürdürmüş bir devlet olan Delhi Türk Sultanlığı’nın bir süre yönetimini ele geçiren Şemseddin İltutmuş’un Terken Hatun’dan doğan kızıdır. Delhi Türk Sultanlığı, Hindistan’da 13. yüzyılda hüküm sürmüş ilk Müslüman Türk Devleti’dir. Raziye Begüm Sultan da bu devletin tek kadın hükümdarıdır. Raziye Begüm, askerî dehası ve cesur kişiliği ile henüz 16 yaşında iken 12 erkek kardeşine rağmen tahta oturmayı başarmıştır.
Raziye Begüm; zeki, cesur kişiliğinin yanı sıra bilgisi ile bir hükümdar için gerekli birçok vasfı taşımaktadır. O aynı zamanda güzel huylu ve kendini geliştirmiş örnek bir Türk kadınıdır. Raziye, küçük yaşlarından itibaren babası İltutmuş’un yanında bulunmuş, devlet işleriyle ilgilenmiş cesaret ve kahramanlığı ile herkesi kendisine hayran bırakmıştır. Babası da her zaman onun yöneticilik yönünü desteklemiştir.
Meziyetleri
Raziye Sultan çok iyi eğitim almıştı, çok güzel Kuran okurdu ve aynı zamanda şiir konusunda da oldukça yetenekliydi. Hayatı boyunca yaşadığı pek çok olumsuzluk ve olaya rağmen “Şirin-i Dihlevi” ya da “Şirin-i Guri” mahlasları ile yazdığı beyitler, Türk-Fars edebiyatının en güzel örnekleri arasına girmiştir. Hatta bazı ilim adamları Türkçe şiirlerinin toplandığı bir divanının da bulunduğunu öne sürmektedir. Bahriye Üçok, onun şairliğini şu cümlelerle övmüştür: “Hintlilerin duygu dünyasının zenginliği yanında iyi bir yönetici özelliklerini de sergileyen güçlü ve iradeli bu kadın şairimizi, dünyanın ilk kadın şairidir diye isimlendirmek abartı olmamalıdır.”
Raziye Sultan’ın şiirlerine bazen his dünyası bazen de kahramanlık gibi konular hâkim olmuştur:
“Ben ağzında hoş nağmeler yapan bir bülbüle malikim,
Bizim başımıza ne gelirse hep bizdendir, biçare gönlün ne suçu var?
O zavallı da bizim sebepsiz gamımızdan ölmüştür.”
“Ey Şirin gel, muhabbet yoluna adım atma, bundan sakın.
Sen yoksa bu yolda Ferhat’ın başına gelenleri işitmedin mi?”
İlk Müslüman Türk kadın hükümdar olan Raziye Sultan, Türk kadınının liderlik vasfının ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamak adına eşsiz bir örnektir. Zor bir bölgede memnun edilmesi zor bir halkı kısa süreliğine de olsa yönetmek oldukça güç olmasına rağmen Raziye Sultan bunu başarmıştır.
Raziye Begüm’ün tahta çıkışı
İltutmuş kendisinden sonra en büyük oğlu olan Nasurüddin Mahmud’un tahta çıkmasını istemiş, ancak oğlu görevdeyken vefat etmiştir. İltutmuş’a göre diğer oğulları yönetici vasıflarına sahip değildir, ancak kızı Raziye Begüm bu görevi en iyi şekilde yapabilecek düzeydedir. İltutmuş bu konuyu, “Oğullarım gençlik eğlencelerine dalmışlardır. Hiçbirinde ülkeyi idare edecek kabiliyet yoktur, ölümümden sonra oğullarımdan hiçbirinin veliahtlığa kızım kadar layık olmadıkları görülecektir.” sözleriyle açıklamıştır.
İltutmuş, 1232 yılında vezir ve emirlerine veliahtı olarak en büyük kızı Raziye’yi göstermiş ve gereğini yapmak üzere Tacu’l Mülk Mahmud’a ferman hazırlaması emirini vermiştir. İltutmuş’un bu isteğine rağmen bazı beyler erkek evlatlar varken kızının tahta çıkmasını eleştirmişlerdir.
İltutmuş, ferman yayınlandıktan sonra çıktığı seferde hastalanmıştır. Lahor valiliğini yapan ve İltutmuş’un hayatta olan en büyük oğlu Firuz bunu fırsat bilip Delhi’ye gelmiş, İltutmuş’un vefatından sonra bazı beylerin ve annesi Terken’in yardımı ile tahta çıkmıştır. Firuz’un başarısız yönetiminden dolayı halk, Raziye’yi destekleyenler ve bir kadının yönetici olmasına karşı çıkıp Firuz’u isteyenler olarak ikiye ayrılmıştır. Firuz öldürülünce Delhi halkı ve ordunun bir kısmı Raziye’nin tahta geçmesini desteklemiş ve itirazlara rağmen 1236 yılında tahta çıkarılmıştır. Böylelikle ilk kez Müslüman bir kadın hükümdar olmuştur.
Raziye Sultan, tahta çıkmasının ardından beylere ve halka hitaben şunları söylemiştir: “Saygıdeğer beyler ve sevgili halkım. Maalesef kardeşlerim, babamın emanetine sahip çıkamadılar. Ben bir kadınım ancak bir Türk kadını erkekten zayıf değildir. Orta Asya ve Türkistanlı olan beyler bunu çok iyi bilirler. Hindistan’da hepimiz yabancıydık. Ancak buraya İslâm’ın bayrağını dikerek adalet, birlik ve insanlar arasında eşitliği getirdik. Şimdi bütün bunlar tehlikeye girdiği için varlığımı bunun uğruna feda etmeye hazırım.”
Hükümdarlığı
Raziye Begüm Sultan, tahta karışıklıkların olduğu bir dönemde çıkmış ve onun zamanında da bu karışıklıklar devam etmiştir. Tahtta kaldığı süreçte özveriyle çalışarak bir kadının hükümdar da olsa nezaket ve zarafetinden ödün vermeyerek devleti yönetebileceğini göstermiştir. Önce Karmatilerin sonra meliklerin1 isyanlarını bastırmış, ardından Hindu kuşatmasındaki Retembul Kalesi’ne yardım göndererek hapsedilen melikleri kurtarmıştır.
Kendi adına bastırdığı gümüş paraların üzerine şu sözleri yazdırmıştır: “Kadınların temel direği, zamanın sultanı, dinin güneşi, İltutmuş’un kızı.” Halk ve özellikle kadınlar tarafından çok destek görmüştür. Döneminde sarayda pek çok kadın çalıştığı gibi Raziye’yi koruyan savaşçıların çoğu da kadındır.
Ülkede adil bir idare kurup ihtiyaç sahiplerine cömertçe ihsanlarda bulunmuştur. 1238 yılında çıktığı Gvalyar Seferi’nde ordu ve ihtiyaç sahiplerine bol bahşiş ve ihsanlarda bulunup hediyeler dağıtmıştır. Görev vermede hassasiyetle hareket edip kıymetli âlimleri Delhi’deki Nasıriyye Medresesi’ne tayin etmiştir. Bununla beraber devlet erkânınca istenmeyen bir hükümdar olmaktan kurtulamamıştır. Melikler ve emirler bir kadın tarafından yönetilmekten memnun değillerdir. Çünkü hükümdarlık gücünün bir kadında olduğunun düşünmek onlar için son derece rahatsız edicidir.
Fani dünyadan ayrılışı
Raziye Begüm Sultan, saray entrikalarına ve çeşitli oyunlara rağmen hükümdarlık yapıp devlete ve millete hizmet etmiş; adaleti cömertliği, ilme ve âlimlere ihsanı ile meşhur olmuştur. Dört yıl boyunca ülkesini yönetmiş, sonunda bazı entrikaların kurbanı olarak öldürülmüştür. Raziye’nin ölümü ve na’şının nerede olduğuyla ilgili birkaç görüş vardır ancak ilgili iddiaların hiçbirinde ne mezar taşı ne de yazılı bir kitabeye rastlanmaması mezarın yerinin bilinmediğini göstermektedir.
Bu dünyada yazılı bir mezar taşı bile olmayan Raziye Begüm Sultan, başarılarıyla adını tarihe yazdırmış nadide bir örnek olarak karşımızda durmaktadır.