Dünyaca Ünlü Yemek Müzeleri
Çoğu insan için yeni yerler görmek, yeni tatlar keşfetmek anlamına gelir. Bir ülkenin kültürünü tanımak ve tarihi hakkında bilgi edinmek için gezilen müzeler, aynı zamanda bölgelerin özel lezzetlerine de ev sahipliği yapabiliyor.
Yaşamımız boyunca çeşitli yemekler yaptık ve sevdiklerimizle bu tatları paylaştık ya da sadece kendimize sakladık. Sebzelerin, meyvelerin ve içeceklerin zaman içerisinde gelişimine şahitlik ettik. Bu gelişimlerin odak noktası ise insanın yemek yeme arzusu! Ve şimdi bu arzuyu harekete geçirmek için minik bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz? Cevabınız “evet” ise; işte dünyaca ünlü yemek müzeleri!
Dünyanın en ilginç yemek müzeleri
Berlin, Almanya. Sosis Müzesi.
Yokohoma, Japonya. Noodle Müzesi.
İtalya. Şarküteri Müzesi.
Amsterdam. Peynir Müzesi.
Wisconsin, ABD. Hardal Müzesi.
Loire Vadisi, Fransa. Mantar Müzesi.
Liguria, İtalya. Zeytinyağı Müzesi.
Berlin, Almanya
Sosis Müzesi
Domuz sosisi currywurst, patates kızartması ve bira… Berlinlilerin vazgeçilmez üçlüsü… Almanya’nın başkentinde öğle molalarında, ellerinde currywurst ile gezen takım elbiseli iş insanlarını görmek şaşırtıcı değil. Sosis yüzyıllardır var; ama Alman Herta Heuwer, ketçap ve köri ile servis edilen kızarmış domuz sosisi ‘currywurst’u, 1949 yılında yarattı. Almanların bir numaralı ayaküstü yiyeceği haline gelen currywurst, 60 yaşına bastığında yani 2009 yılında bir de müzeye sahip oldu. Tabii en çok sevildiği kent Berlin’de. Müzede currywurst’un pişerken çıkardığı sesi dinleyebilir, sosis barda ve sosis koltukta zaman geçirebilirsiniz. Şaşırtıcı olsa da müzede currywurst satılmıyor. Ama yemek isteyenler için Berlin’de her köşe başında currywurst büfesi var. Bir sandviçin fiyatı da en fazla 2 Euro.
Yokohoma, Japonya
Noodle Müzesi
Japon mutfağının vazgeçilmezi, ‘noodle’ kağıt kaplara gireli 30 yıl oldu. Sadece sıcak suyla üç dakikada leziz bir yemeğe dönüşen ‘cup noodle’, 1971 yılında Nissin firması tarafından geliştirildi. Firma, bununla da kalmadı. Tokyo’ya trenle 30 dakika uzaklıktaki Yokohama kentinde ‘Noodle’ların yüzlercesinin bir arada bulunduğu bir müze de açtı. Müze ziyaretçileri, gezileri sırasında ‘noodle’ tarihi hakkında fikir sahibi olurken, dev noodle kaplarının içlerinde, yapımı hakkında da bilgiler ediniyor. Çocuklar içinse interaktif uygulamalar var. Anne-babalar müzeyi zevkle gezerken, çocuklar aşçılardan noodle yapımını öğreniyor. Ne de olsa hazırlaması, onların bile yapabileceği kadar kolay.
İtalya
Şarküteri Müzesi
Gastronomi kültürü denilince ilk akla gelen ülkelerden birisi kuşkusuz İtalya. Et ve et ürünlerinin oldukça rağbet gördüğü ve şarküteri geleneğinin önemli yer tuttuğu ülkede bir şarküteri müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Castelnuovo Rangone kasabasında, Felino Kalesi’nin mahzenlerinde yer alan üç katlı ‘The Museum of Salame’, ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim yaşatıyor. Beş bölüme ayrılan müzede sergilenen fotoğraf ve materyaller sosis, salam gibi çeşitli şarküteri ürünlerinin tarih içindeki yolculuğuna tanıklık etmemizi sağlıyor. Dileyen ziyaretçiler, eski üretim tekniklerinden günümüze kadar nelerin değiştiğini öğrenmek için çeşitli film ve belgeseller izleyebiliyor. Dileyenler dünyaca ünlü ve leziz İtalyan salamlarının geleneksel yöntemlerle nasıl yapıldığına tanıklık edebiliyor.
Amsterdam
Peynir Müzesi
Peynire düşkünseniz, inek sütünden yapılan geleneksel Hollanda peyniri ‘gouda’ya bayılıyor olmalısınız. Hemen her peynir sever, ‘gouda’nın çeşitleri ile bir tür aşk yaşar. Sırf gouda sevgisi bile sizi Amsterdam’a götürmeye yetebilir. Tekerlek görünümlü peynirler, üretim evlerinde hazırlandıktan sonra, kentin en büyük peynir marketi Alkmaar’a getiriliyor. Üstelik beyaz gömlekli ve yöresel şapkalı ‘peynir taşıyıcıları’ tarafından. Yani pazarda tam bir görsel hazine var. Bununla yetinmeyin. Kentte 1982’de açılan Peynir Müzesi’nde peynir ve tereyağı yapımı hakkında ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. İçerideki 24 tablo ise 16’ncı yüzyıl Hollandası konusunda size çok şey anlatacak. Tarih sever gurmeler burası size göre!
Wisconsin, ABD
Hardal Müzesi
Tuttuğunuz takım yenilse, gidip bir hardal müzesi açar mıydınız? Şimdi okuyacağınız hikâye tam da “Garip ama gerçek” dedirtecek türden. Wisconsin eyaletinde yaşayan emekli bölge savcı yardımcısı Barry Levenson’un taraftarı olduğu beysbol takımı Red Sox, 1986 yılında dünya serisi maçını kaybetti. Levenson tabii ki üzgündü. O akşam bir markete gitti, hardalların önünde bir an durdu. Uzun uzun kavanozlara baktı. Kendi deyimiyle “Hardallar sanki ona bir şey anlatmaya çalışıyordu.” Ve o günden sonra hardal koleksiyonu yapmaya başladı. 1992 yılında Middleton’da Hardal Müzesi’ni açtı. Müze o kadar büyük ilgi gördü ki, artık her yıl ağustos ayının ilk cumartesi günü Middleton’da ‘Ulusal Hardal’ günü olarak kutlanıyor. Müzede bugün 60 farklı ülkeden 5 bin 300 hardal çeşidini bulmak mümkün.
Loire Vadisi, Fransa
Mantar Müzesi
Mantar, müzeyi belki de en çok hak eden yiyecek. O kadar çok çeşidi var ki… Hepsi hakkında detaylı bilgi edinmek için bir sürü farklı bölgeye gitmeniz gerek. Ama işin kolayına kaçıp, Paris yakınlarındaki Loire Vadisi’nde 1987 yılında kurulan ‘Musée du Champignon’a (Mantar Müzesi)gidebilirsiniz. Ziyaretçiler, mantar yetişmesine elverişli mağaralarda gezerken, çeşitler hakkında bilgi ediniyor. Turun sonunda mantar da alabilirsiniz. Müzede farklı türde pek çok mantar yetiştirildiği için doğal şartları sağlamak önemli. Bu yüzden bakteri ve mikroorganizma temizliği müzenin başlıca işlerinden.
Liguria, İtalya
Zeytinyağı Müzesi
Bir gurmenin mutlaka uzmanı olması gereken konu: Zeytinyağı. Dünyada zeytinyağı üretiminin öncüleri İtalya, İspanya ve Yunanistan. İtalya’da 1992 yılında kurulan ‘Museo dell Olivo’, işin uzmanı olmak isteyenlere çok şey vaat ediyor. Zeytin ağaçlarının tarihinden, zeytinlerin nasıl yetiştirildiğine ve yağın nasıl üretildiğine uzanan bilgiler uzun uzun not almanıza yol açabilir. Müzenin dışında zeytinyağı yapımında kullanılan değirmenlerle ilgili de bilgi edinebilirsiniz. İnsan düşünmeden edemiyor: Böyle bir müze neden Türkiye’de de olmasın? Zeytinyağı Müzesi, 1993 yılında Avrupa Müzeler Topluluğu tarafından ‘Yılın En İyi Müzesi’ ödülüne layık görüldü.