Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, çiftçilerle buluştu
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Çiftçi Buluşması programında konuştu.
Kılıçdaroğlu, şu ifadelerde bulundu;
Efendim hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Bugün aslında çok önemli bir toplantı yapıyoruz. Bizim için değil Türkiye için çok önemli bir toplantı yapıyoruz. Cumhuriyetin kuruluşunda sizin adınız 'Köylü milletin efendisi' idi. Düşünün bir devlet kuruyorsunuz, devleti yeniden inşa ediyorsunuz, o inşanın mihenk taşı, ana taşı, ana omurgası köylüler ve köylüler Cumhuriyetin efendisi olarak tanımlanıyor. Aradan yıllar geçti, bir asıra yakın zaman geçti; köylü gerçekten de milletin efendisi mi, bugün gerçekten de köylü milletin efendisi mi? Bu sorunun cevabını siz biliyorsunuz, ben bir şey söylemek istemiyorum.
Ama ana konuya geçmeden önce şuna değinmek isterim. Hepimizin çocukları var, isteriz ki bizim çocuklarımızın tamamı üniversitelere gitsinler, üniversiteleri okusunlar, başarılı olsunlar, bizden daha iyi yetişsinler, daha iyi hayat şartlarını yakalasınlar, el aleme muhtaç olmasınlar, elleri ekmek tutsun, onları evlendirelim, güzel torunlarımız olsun; her anne ve babanın güzel böyle bir beklentisi vardır ve çocuklarımız üniversiteyi kazandığında seviniriz, üniversiteye gittiğinde de zevkle, sefayla, hoşgörüyle onları göndeririz. Üniversiteler bilim yuvalarıdır, üniversiteler kavga yuvası değildir. Üniversitelerde bilgi üretilir yani gelecek üretilir üniversitelerde. Bilmediğimiz pek çok bilgiyi üniversiteler alırlar, okurlar, tartışırlar ve toplumla paylaşırlar. Bizler de öğreniriz. Akademik dünyanın böyle bir özelliği var. Akademik dünyası gelişmiş bütün ülkeler gelişmiştir.
Boğaziçi Üniversitesinden söz etmek isterim. Orası da bizim bir üniversitemiz, orada da güzel çocuklarımız okuyor, hepsi başarılı. Boğaziçi Üniversitesine girmek kolay değil, çok başarılı olmanız lazım, üniversite sınavlarında çok yüksek puanlar almanız lazım. O üniversitenin de gelenekleri vardır. Dünyadaki her üniversitenin gelenekleri vardır. Bizim de kendi geleneklerimiz vardır. Köydeki geleneklerimiz var, şehirdeki geleneklerimiz var, apartmandaki geleneklerimiz var; bayramlarda gideriz birbirimizi ziyaret ederiz, küskünleri barıştırırız. Bunlar nedir? Bunlar bir toplumun yarattığı geleneklerdir. Gelenekler, örf ve adaletler bazen kanunlardan daha güçlüdür. Çünkü gelenekler tarihsel zincir içinde süzülüp gelirler ve toplum onları kabul eder. Üniversiteye bir kişiyi atıyorsunuz, üniversite kabul etmiyor. Sadece öğrenciler mi? Hayır, üniversite hocaları da kabul etmiyor. Olması gereken ne? O üniversite hocası kimse, "beni kabul etmiyor, büyüklük bende kalsın, ben buradan ayrılayım" demesi lazım. Bunu yapması lazım, aksi halde orada bir karmaşa, bir kaos çıkıyor ortaya, kaosa izin vermemek lazım.
Bakın, bizler geçmişte, sizler de hepiniz hatırlarsınız 80 öncesini, 80 sonrasını; pek çok insan hayatını kaybetti, kimi sağ dedi, kimi sol dedi, başkaları ellerine silahları verdiler ve gençlerimiz birbirlerini öldürdü. Yazık günah değil mi? Türkiye böyle bir sürecin içine sokulmasın, sokulmamalı. Öğrenciler istemiyor, öğretim üyeleri de istemiyor, bir aydan fazladır bir başkan yardımcısı dahi bulamadı. O zaman çekilmesi lazım. Şairimiz ne güzel söylemiş "Çeküldük izzeti ikbal ile bab-ı hükûmetten". Yeri geldiğinde izzeti ikbal ile çekilmek lazım. Köyünüzü düşünün, size bir muhtar tayin edildi, hiçbiriniz muhtarı tanımıyorsunuz, bu muhtar nereden geldi diyorsunuz, biz bu muhtarı istemiyoruz diyorsunuz. Ben bir de kendime ihtiyar meclisi seçeceğim diyor, köylüden hiç kimse ihtiyar meclisini de kabul etmiyor. O zaman ne yapması lazım? Bu muhtar diyecek ki, köyde kimse beni istemiyor, herkes bana saygılı ama kimse beni istemiyor. O zaman ben buradan ayrılayım; geleneklerine göre, örflerine, adetlerine göre kendilerine bir muhtar seçsinler. Olması gereken budur.