Bilim Kurulu Üyesi Öztürk: "Faydası değil zararı var!"
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Recep Öztürk, İngiltere'de gündeme gelen Kovid'den korunmak için eldiven kullanımı tartışmaları hakkında 'Eldiven takınca sanki dokunulmaz oluyoruz, yalancı bir güvene kapılıyoruz. Kovid 19'dan korunmak için eldiven kullanımının faydası değil, tam tersine zararı olur' dedi.
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, Demirören Haber Ajansı (DHA)'nın sorularını yanıtladı. Kovid 19’un dünyada halen yeni pikler yaparak devam ettiğine işaret ederek “1 Temmuz’dan itibaren toplamda 280 bin vakanın görüldüğü günler oldu. Temmuz ayı içerisinde o çok korktuğumuz, panik günlerinde bile koca bir ülke olan Çin’de görülen vakanın 3-4 katına ulaşan sayılar görmeye başladık” dedi. İngiltere'deki “eldiven” tartışmaları hakkında da konuşan Öztürk, “Lordlar Kamarası’nda acaba eldiven koruyucu olur mu, değişik birimlerde eldiven giyilebilir mi gibi tartışmalar var İngiltere’de. Eldivenin toplum içinde yaygın şekilde kullanımının, bu hastalıktan korunmak açısından hiçbir faydası yok. Tam tersine, eldiven takınca sanki dokunulmaz oluyoruz; bulaşmaz zannıyla eldivenle her tarafa dokunma özgürlüğü yanlışına düşüyoruz. Yalancı bir güvene kapılıyoruz. Böyle bir eldiven kullanım şekli yok. Onun da kuralları tek tek belli. Eldiveni uygun şekilde giymek, kullanmak ve o süreci yönetmek çok kolay değil. Bunu ancak genel olarak eğitimli sağlık personeli, hastanede temas izolasyonunda daha etkili kullanabilir. Bu da sağlık çalışanını korumak ve hastalara zarar vermemek için gereklidir” şeklinde konuştu.
“MAYIS ORTASINDAKİ TAHMİNLER GERÇEKLEŞMEDİ”
Ülkemizde Mayıs başındaki rakamlarla o günkü eğilime göre yapılan projeksiyonlarda Temmuz ortalarında Kovid 19 vakalarının sıfıra doğru yaklaşacağının düşünüldüğünü ancak 1 Haziran sonrası yeni normale geçişte kurallara uyulmaması nedeniyle bu tahminin gerçekleşmediğini vurgulayan Prof. Dr. Öztürk, “Özenle uyulması gereken kurallar konusunda bir rehavete girdik ve sonuçta vaka sayısı tekrar arttı; şu anda da 900’ler civarında seyrediyor. Düğün, asker uğurlama, toplu yemekler veya taziye ziyaretleri gibi büyük kalabalıkların oluştuğu durumları görüyoruz. Gençlerin kontrolsüz bir şekilde topluca bulunduğu etkinlikler, bazı televizyon programlarında şampiyon olan takımların bu sevinçlerini maalesef ölçüsüz ve kuralsız şekilde kutlaması, kötü örnekler oldu bunlar. İşte belli illerdeki artışlardan bu davranışlar sorumlu aslında” dedi.
“BAYRAMDA HER ŞEYİ İLK GÜNE SIKIŞTIRMAYA GEREK YOK”
Kurban Bayramı hakkında da değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Öztürk, kurban alımından kesimine, bayram ziyaretlerinden et dağıtımına kadar artık bayram geleneklerinin eskisi gibi sürdürülemeyeceğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Kesinlikle kalabalık yaratacak ortamlara zemin hazırlanmamalı. Kurban bayramı bir gün değil. İkinci günü var üçüncü günü var. Gerekirse kurban alınmalı ve kesimi bir düzen içerisinde, bir sonraki güne bırakılmalı. Bayram ziyaretlerini ise bu sene elden geldiğince görüntülü telefonlarla yapmakta ciddi yarar var. ziyaretler mecburi ise maskeli bir şekilde, fiziki mesafe korunarak gerçekleştirilmeli mümkünse ziyaretlere küçük çocuklar götürülmemeli. Bayram ziyareti en fazla 10-15 dakika ile sınırlı tutulmalı. Camilerde kurallara gördüğüm kadarıyla uyuluyor. Buna bayramda da dikkat edilmeli. Kurbanın ihtiyaç sahipleri ya da komşulara dağıtımında mümkünse bir kişi maskesiyle gidip yine fizik mesafeyi bozmadan nezaketle ikramını yapıp herhangi bir ek sohbete girmeden dönmeli. Hastalık pratik olarak etle bulaşmaz. Zaten et piştikten sonra tüm mikroorganizmalar pişirme sonrası tamamen tahrip olur. Etin üzerine kesim esnasındaki yoğunlukta belli bir miktar virüs bulaşı gerçekleşse de pişirme esnasında yok olur.”
“ÇOCUKLARA DİŞ FIRÇALAMA GİBİ MASEK ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMALIYIZ”
Şu anda salgın açısından durağan bir dönemde olmadığımıza işaret eden Prof. Dr. Öztürk, asemptomatik vakalara da işaret ederek şunları söyledi: “Şu andaki rakamlarda en az bir kişi bir kişiye görünür bir şeklide hasta ediyor. Olayın bir de asemptomatik hastalar boyutu var. Rakamlara henüz yansımamış, bir o kadar daha hasta var toplumda. Fizik mesafe her yerde fizik mesafedir. Karada ve denizde farketmez. Deniz veya havuz suyundan hastalık bulaşmaz elbette. Ama havuza gir yanyana sohbet et, tam bir bulaşma yeridir. Denize gir orada dip dibe muhabbet et, tam bir bulaşma yeridir. Fizik mesafeyi her koşulda koruyacağız. Sudan çıkar çıkmaz da yüzümüzü kuruladıktan sonra maskemizi takacağız. Okulların açılması konusunda çalışmayı Milli Eğitim Bakanlığı yürütüyor. Türkiye ve dünya bir kademeli serbestlik, kontrollü sosyal hayatı uygulamak durumunda. Çünkü yasaklamaları şehirleri komple karantinaya almayı yani ‘lockdown’ olayını uzun süre hiçbir ülke yürütemez. Bu nedenle okullarda da kontrollü normalleşmeye geçmek gereklidir. Çocuklarımızı da maske mesafe hijyen konusunda eğitmek zorundayız. Güney Kore'de ve değişik buna benzer ülkelerde çocukların da rahat bir şekilde maskeye uyum sağladıklarını görüyoruz. Türkiye de bunu başarmak zorunda. Çocuklarımız nasıl dişlerini düzenli fırçalama alışkanlığını kazanıyorlarsa bulaşıcı hastalıklar konusunda da maske takma ve fizik mesafeye uyma tutumunu öğrenecekler.”
“HER TEMASLIYA TEST YAPMAK ZARAR DA GETİREBİLİR”
Prof. Dr. Recep Öztürk, her pozitif vaka temaslısına test yapmanın faydadan çok zarar da getirebileceğini söyleyerek bunun da bazı kriterleri olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Öztürk, “Anında test yapmanın bir anlamı yok çünkü hastalık 2-14 gün içinde kendisini gösteriyor. Temaslı kişiye bu nedenle maskeni tak, kendini ve çevreni koru, belirtiler olur olmaz başvur deniyor. Diyelim ki anında testi yaptık, negatif çıktı. Hastalık 8 gün sonra çıkabilir mesela. İşte bu da kişiye yalancı bir güven verir ve dolayısıyla etrafını korumaya özen göstermeyebilir. Belirti verene kadar bu kişi serbest mi peki? Hayır değil, kurallara uymaya devam edecekler” dedi.
“ELİMİZDEKİ TEK SİLAH KORUNMA TEDBİRLERİ”
Bilim Kurulu üyesi Öztürk son olarak yine Eylül-Ekim aylarına işaret etti ve uyardı: “Soğuk algınlığı, grip başlayacak. Hastanelere bu hastaların yükü de binecek. Biz şimdi bu Kovid yükünü azaltamayıp o günleri düşünmeyip bu yükle gidersek, şunu söyleme hakkımız hiç olmaz. Bunun sebebi biz oluruz. O günü düşünelim ve tedbirlerimizi şimdiden özenli olarak uygulayalım. İkinci dalga için Oxford Üniversitesi'nin yaptığı araştırmada 10 ülke riskli olarak gösterildi ve Türkiye o 10 ülke arasında yoktu. Ama araştırmanın yapıldığı döneme özgü bir risk belirlemesiydi o. Biz davranışlarımızı olumsuz yönde değiştirirsek, kurallara uymazsak o ülkelerin arasına biz de girebiliriz. Ayrıca Kovid 19 yeni bir hastalık. Bu açıdan bu hastalığa yönelik şu kadar süre bağışıklık sağlar, yeniden hastalık geçirir miyiz bunu söyleyemiyoruz. İkincisi, hastalık uzuyor mu bilmiyoruz, üçüncüsü ise bu hastalık geçiren kişilerde gelişen antikorlar ne kadar koruyucu oluyor, bunu bilmiyoruz. Elimizdeki tek silah etkili korunma tedbirleri.”