24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı

ABONE OL

İnternet nedeniyle basılı gazetelerin satışlarının her geçen gün düştüğü günümüzde televizyon ve radyonun da gücü eskisi gibi değil. Ancak gazetecilik ve habercilik yine yaşamaya devam ediyor. Hem de internet sayesinde eskisinden daha güçlü olarak. Türk basınına adını altın harflerle yazdırmış ve hain saldırılarla aramızdan ayrılan Çetin Emeç, Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu gibi isimler başta olmak üzere tüm basın emekçileri ve gazetecilerin 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı kutlu olsun.

Toplumun demokratikleşmesi arzusu taşıyan hemen her kesim, tarafsız yani objektif gazetecilik kavramını sıkça kullanır. Herkesin objektif gazetecilik beklentisi var ama gerçekte bu ne durumda? Aslında önce talep edilen durumun ne olduğuna ve kavramlara bakmak gerekir. Öncelikle bu mesleğin ilk çıkışı gazete ile olduğu için bugün radyo, televizyon ve internet dahil tüm mecralarda habercilik yapan tüm yapılarda çalışan herkes mesleki anlamda gazeteci olarak tanımlanabilir. Bu noktada tarafsızlık beklentisinin kimden ve nasıl olduğu önem kazanıyor. Bir haber yayını yapan kuruluşun kendisine özel belirlediği ve hatta bir fikir etrafında oluşturulmuş bir yayın politikası olabilir. Keza o yayın politikası çerçevesinde kendi fikrini güçlendirecek haber ve makaleleri tercih edebilir. Böyle bir durum kabul edilebilir ama sırf o fikri kuvvetlendirmek için gerçek dışı haber üretmek ve provakatif yazılar yazmak gazetecilik etiği dışına çıkmak olur. Bunun dışında genel bir siyasi görüş ya da fikir etrafında değil gazetecilik mesleğine ait etik kurallara göre bir yayın politikası oluşturarak haberleri yayınlarken tüm taraflara eşit ve yayın sırasında müdahale etmeden sunan bir kuruluş aynı zamanda köşe yazısı gibi üretimler yapmaya yetkin kişiler arasında da salt bir görüşten değil olabildiğince farklı görüşten insanları, sansürsüz bir şekilde bu kuruluşta barındırabilir. Muhabir, kamera, ses operatörü gibi sahada çalışan basın mensupları da keza bu kuruluş içerisinde tarafsız ve kurallara uygun olarak yer alabilir. Dolayısıyla esas tarafsız ve objektif gazetecilik ancak böyle bir dizaynla mümkün olur.  Ne olursa olsun bir yandan da gazetelerin sahiplerinin büyük sermaye sahibi olması gerçeği de tüm dünyada çok yüksek oranda var. Bu durumun da yine gazetecilik mesleğini icra etmek isteyen ve tarafsız kalmak isteyen basın emekçilerine karşı bir başka baskı unsuru oluşturmaması gerekir.

Osmanlı, Sansür ve Sansürün Kaldırılışı
Sansür, bir yazı, haber, fikir yazısı ve benzeri her türlü yayının resmi otoritelerce belli bir ya da birden fazla kısmının yayının engellenmesi anlamına geliyor. Yani, sansürün olduğun yerde gerçek anlamda bir basın özgürlüğü ile gazetecilikten bahsetmek olanaksız. O halde sansüre neden başvurulur? Resmi otoritelerin kimi fikir ya da gerçeklerin konuşulması, öğrenilmesinden çekinmesi bunların kendileri için bir tehdit oluşturduğuna inanması nedeniyle. Oysa ki fikir özgürlüğü, her toplumun gelişimi için olmazsa olmazdır. Keza, her fikir beraberinde bir tartışma alanı açar. Ve tartışma alanları da fikrin ne kıymetli olup olmadığının anlaşılması için fikrin dayandığı bilginin sorgulanmasını sağlar. Bu şekilde bu tartışmaya dahil olanların da kendi bilgilerine sorgulamasına bir fırsat ortaya çıkar. Dolayısıyla eğer konuşulmaya değer olmayan, bir bilgi ya da gerçekliğe dayanmayan ya da kötü niyetli bir fikir söz konusuysa bu ancak özgür bir ortamda ortaya çıkabilir. Aynı şey haber için de geçerli. Eğer üretilen ve yayınlanan haberin kaynağı yoksa bu mutlaka özgür ortamda ortaya çıkacaktır. Kötü niyetli, gerçek dışı bir fikir ya da haber, tam tersi özgürlüğün olmadığı baskı ve sansürün yaşandığı ortamlarda kendisine yaşama şansı bulur. Çünkü, tartışma ve sağlama şansı olmadığı için yasaklanıp kült hale gelir ve kulaktan kulağa bir dedikodu halinde sanki gerçekliği kesinlikle varmış gibi insanların akıllarında kalır. Bugün Türk basınında sansürün kaldırılışının 111. Yıldönümü. Bu nedenle bu tarih de 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak kutlanıyor. Bundan 111 yıl önce yani 1908 yılında kaldırılan sansürün demek ki daha önceden bir varlığı söz konusuydu.  Şimdi önce o döneme bakalım. Bilindiği gibi Osmanlı’ya matbaa, Avrupa’dan çok sonra gelmişti. Bu da yazılı eserlerin basımının yanında gazeteciliğin de gelişimini zayıf bırakmıştır. Osmanlı yönetimi, 1800’lerde Balkanlarda toprak kaybetmesine sebep olan iç isyanların ve milliyetçilik akımları sırasında gözlemlediği gazetelerin propaganda gücünün değerini anlayarak 1831 yılında Takvim-i Vekayi isimli bir gazetenin basılmasını sağlar. 1860 yılında ise ilk özel gazete Tercüman-ı Ahval, basın yayın hayatına giriş yapar. Ancak bu gazetede yazan Ziya Paşa’nın kaleme aldığı muhalif yazılar nedeniyle gazete iki hafta süreyle kapatılır. Gazetecilik yaşamı yeni başlayan bir devletin yine kendi eliyle yaptığı ilk baskıdır bu. Devamında Osmanlı yönetimi bu durumu kurumsallaştırma yoluna giderek 1876 yılında resmen sansür kanununu çıkararak gazetelere sınırlandırma getirmeye başlar. Ülkedeki aydınların etkisi ve İttihat ve Terakki’nin bir nevi darbesi sonrasında ilan edilen 2. Meşrutiyet ile birlikte ortaya çıkan özgürleşme ortamının bir parçası olarak 24 Temmuz 1908 yılında Sansür yasası kaldırılır. Sansürü koyan da sonrasında Meşrutiyeti ilan edip o sansürü buna bağlı olarak kaldıran da Padişah 2. Abdülhamit’tir.
Bu günün Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak kabul edilmesi ise Cumhuriyetin ilanının sonrasına denk düşüyor. 1946 yılında kurulan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin basın özgürlüğüne atıf yapacak ve gazetecilerle basın mensuplarını kapsayacak bir özel günün olması amacıyla yaptığı toplantılar sonrasında Falih Rıfkı Atay tarafından Osmanlı’da sansürün kaldırılışının yıl dönümü olan 24 Temmuz’u önermesi benimsenmiş ve buna bağlı olarak bu gün de resmi olarak Basın bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.